15 Ağustos 2012 Çarşamba

Kısa Kısa...

Hypnotized (2004)


Psikolojik sorunları olan bir kadın eşiyle sorunlar yaşamaktadır. Sorunun nedeni eşinin onu aldatmasıdır. Kadın hiç bir şey olmamış gibi davranmaya kalksa da bunun üstesinden gelemez ve bir psikiyatra gider. Zamanla kocasından intikam almak için psikiyatrla yakınlaşmaya başlayacaktır. Psikiyatr ise bunu bir saplantı haline getirecektir. Hastasını tedavi etmek isterken onun büyüsüne kapılacaktır. Filmin ismi de zaten buradan geliyor. Zaman kaybı bir film. 5 puan verdim.










Lee Hae-myung erken gelişme dönemi olarak adlandırılan ve Japon sömürgesinin egemen olduğu 1930'larda, Seul'un en modern erkeği olmakla gururlanan zengin biridir. Japon arkadaşı Shinsuke ile, lüks hayatının keyfini sürerken; dans salonlarında veya kafelerde gördüğü, beğendiği kızlarla da birlikte olarak günlerini geçirir. Bir gün, bir dans salonunda, şaşırtıcı bir biçimde güzel olan ve kendine "Laura" diyen Cho Nan-shil'i keşfeder ve görür görmez çarpılır. İkili çıkmaya başlarlar. Hae-myung Nan-shil'e aşık olmuştur ve onun da kendisine aşık olduğuna inanmaktadır. Ne var ki, Nan-shil onun tüm değerli eşyalarını alır ve bir iz bile bırakmadan ortadan kaybolur. Hae-myung'un, Nan-shil'e duyduğu önlenemez aşkı ve onun için kurduğu hayalleri, sonuçta onu kolay elde edilebilir kılmıştır. 

Sarangni.info sitesindeki tanıtım yazısından alıntıdır.

Son zamanlarda yayınlanan Bridal Mask dizisi bu filme çok benziyor. En başta bunu söyleyeyim. Konu yine Japon istilası altındaki Kore'nin ve onun insanlarının mücadelesini anlatıyor. Bu filmde de aslen koreli ama japon imparatorluğu için çalışan bir adam var ve aşık olduğu kız sayesinde tekrar kökünü hatırlıyor. Başarılı bir yapım olabilirdi ancak ortalamayı geçememiş bana göre.





Norwegian Wood (2010)

Çocuklukları hep bir arada geçmiş üç gencin lise çağlarındayken başlarından geçen talihsiz bir olay yüzünden bütün bir ömürleri bunalımla geçecektir. Kidzuki ve Watanebe, Naoko isimli kıza aşıktırlar. Bu üç arkadaştan Kidzuki bir gün intihar ederek yaşamına son verir. Naoko ile Kidzuki'nin yakın bir ilişkisi vardır. Watanebe ise onları uzaktan izlemek zorunda kalıyordur. İntihardan sonra kıza açılacaktır ve yıllar süren bir girdap içine gireceklerdir. Kız suçluluk duygusu duyuyordur ve bu olayın kendisi yüzünden olduğunu düşünüyordur. Watanebe üniversiteyi kazanıp şehir dışına çıkar orada başka kızlarla yakınlaşmaya çalışsa da hiç birinde Naoko'yu bulamayacaktır. Ergenlikten çıkıp yetişkin olma yolunda ilerleyen gençlerin cinselliği keşfedişi biraz komik bir dille anlatılmış. Naoko'nun yaşamıysa tam bir bunalım. Sıkıcı bir filmdi. 5 puan verdim buna da.




8 Ağustos 2012 Çarşamba

The King's Speech (2010)


Kralın Konuşması




Yıl 1925 Kral 5.George dünya nüfusunun dörtte birine hükmetmektedir. İkinci oğlu olan York Dükünden Wembley Stadyumunda konuşma yapmasını rica eder. Halk içinde konuşamayan ve kekelemeye başlayan Kral 6.George bu durumdan dolayı onların gözünde de küçük duruma düşmüştür. 



Aradan 9 yıl geçer ve Krallık savaşa girmeye hazırlanıyordur. Kral George'un yine konuşma yapması gerekiyordur. Eşi kraliçe Elizabeth ona bir diksiyon hocası bulacaktır. 



Daha önce çok kez denemesine rağmen bu sorununu halledememiştir 6. George. Bu diksiyon hocasına da karşı çıkıyordur bu yüzden. Sonunda halkın içine karışmayı göze alarak oraya gitmeyi kabul eder. Diksiyon hocası Lionel onun kral olduğunu bilmiyordur. 



Ona emirler vermesi kralın hoşuna gitmemiştir. Daha sonra öğrenecek ancak tavırları yine değişmeyecektir. Kralın geçmişine kadar inerek sorunu bulmaya çalışacaktır.




"Dünya'nın en güçlü adamları en yalnız adamlarıdır."



Bu sözün doğruluğunu bir kez daha doğrulayan bu film krallığın aslında herkesin yapabileceği bir iş olduğunu gözler önüne sermiştir. Kral'da olsanız yardım almak zorundasınızdır. Kibirle bir yere varılamaz. Gücünüz arttıkça çevrenizde güvendiğiniz insan sayısı azalır. Bunları bilen 6.George aslında kral olmak istemiyordur. Kardeşi daha önce bu görevi alır fakat işlerin düşündüğü gibi olmadığını fark eder ve kendi hayatını yaşamak için kraliyetin onaylamadığı bir kadınla evlenir. Bu da krallıktan çekilmek anlamına geliyordur. Bütün yük şimdi onun omuzuna binmiştir. Dramatik yönü kuvvetli bir yapım The King's Speech. Verilen puanı kesinlikle hak ediyor. Kral'dan çok Lionel'ın özverisi de gözden kaçmıyor. Nitekim sonunda reddedemeyeceği bir teklif alıyor. Hak ediyor da :)









Başrol oyuncusu Colin Firth inanılmaz bir oyunculuk çıkartmış. Zaten Oscar'da da en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştı o sene. Hala izlemeyen varsa bir an önce izlemeli bu filmi.


7 Ağustos 2012 Salı

The Thing (1982)

The Thing

Şey




Bir araştırma görevi için kuzey kutbunda görevde bulunan Amerikan bilim adamları bir gün köpeklerinin peşinden bir helikopterin geldiğini görür. Adam helikopterden iner ve silahıyla köpeği kovalamaya devam eder. Bu arada helikopter infilak eder. Adam durmadan bağırarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordur. Anlamadıkları dildeki bu adam Norveçli bir başka bilim adamıdır. Köpeklerini vurmak isterken ekipten birini bacağından vurur. Adam delirmiş gibidir. Kendilerinin de tehlikede olduğunu gören ekipten birisi onu vurarak öldürür. Ne olduğunu anlamaya çalışan meraklı bilim adamları helikopter ile çevrede araştırma yapmaya karar verir. Sonunda norveçlilerin araştırma yaptığı yeri bulurlar. İlginç şeyler dönüyordur. Etrafta yanık kokusu ve ölmüş insanlar vardır. Sonunda insana benzer evrim geçirmiş ve yakılmış bir yaratığı bulurlar. Helikopterle merkeze götürürler ve araştırma yaparlar. Getirdikleri "şey" onların başlarına hiç beklemedikleri sorunlar açacaktır. Sorun demek hafif kalıyor aslında.

Filmin yapım yılına bakınca oldukça iyi olduğunu söyleyebilirim. Alien serisine fikir vermiş bir film olabilir. Tek farkı biri uzayda geçiyor diğeri dünyada. Ortak özellikleri ise nereden geldikleri bilinmiyor. Türünün en iyi örneklerinden birisi.


2011 yılında yeniden çekimi yapılmış hatta. Ararsanız onu da bulabilirsiniz. Her şeyin orijinali makbul olduğu için bu film kadar ilgi bulamamış haliyle. Zamanın şartlarına göre üst düzey bir filmdi.



4 Ağustos 2012 Cumartesi

Like Stars on Earth (2007)

Tüm Çocuklar Özeldir



Hint sinemasının en tanınan ismi kuşkusuz Aamir Khan'dır. Sosyal içerikli filmleri çok iyi oynuyor. Bu filmde onlardan birisi.

Ishaan sekiz yaşında bir çocuktur. Abisi çok zeki olmasına rağmen o hep tembellik yapıyordur. Derslerine bir türlü konsantre olamıyordur. Akli dengesinden şüphe duyan okul yönetimi onu özel bir okula göndermeleri konusunda aileyi ikna eder. Ishaan aslında çok zeki bir çocuktur ve de çok yetenekli bir ressamdır. Yalnızca birazcık özel ilgiye ihtiyacı vardır. Yatılı verildiği okulda günleri çok sıkıcı geçiyor. Yine hiç bir şey öğrenemiyordur. Ta ki yeni gelen öğretmenlerine kadar. (Aamir Khan'ın canlandırdığı karakter olan Ram Shankar Nihumbh)

Resim öğretmeni olarak görev yapan Nikumbh tüm çocukların özel olduğuna inanıyordur. Kısa zamanda onun da probleminin ne olduğunu anlayacak ve ona yardımcı olacaktır. Etkileyici, eğitici bir film Taare Zameen Par. Müzikleri de oldukça güzel. En iyi yönüyse senaryosu. Şiddetle tavsiye edilir.

Garden of Heaven (2003)





Tıp mezunu bir genç adam ve ölümcül bir hastalığa yakalanan makyöz bir kadının hikayesidir bu.

Oh Sung Choi'nin babası vefat etmek üzeredir ve hastaneyi oğluna miras olarak bırakmak ister. Oh Sung Choi doktorluk yapmayı sevmiyordur. Young Ju ise makyözlük yaptığı işteki hatası yüzünden kovulur ve işsiz kalır. Kendine yeni bir iş bakmaktadır ve bir eğlence klübünde iş bulur. Görevi erkekleri eğlendirmektir. İlk işinde Oh Sung ona denk gelir. Arkadaşlarının zorlamasıyla oraya gelen Oh Sung kızdaki tuhaflığı fark eder. Bir rahatsızlığı vardır. Oradan çıkarlar dışarıda vakit geçirirler. İkili kısa zamanda birbirinden etkilenecektir.

Babasının hastanesini işletmek istemeyen Oh Sung orayı bir huzurevine dönüştürür. Bunu yapmasının sebebi birazda Young Ju'dur.



Bu kızın filmlerini görünce hep kahroluyorum. Genç yaşta aramızdan ayrılanlardan birisi bu da. Oynadığı filmlerde hep ölen taraf oluyordu gerçek hayatta da dayanamayıp canına kıymıştı 2005 senesinde. Güzel ve saf bir yüzü vardı.

Searching for the Elephant (2009)




Depresyon, çöküş, arzu.

Bu yeni nesil film, Seul’de yaşayan 30’lu yaşlarda genç, şehirli ve zengin profesyonellerin yaşantılarını ele alıyor. Üç çocukluk arkadaşı, her biri şizofreni, seks düşkünlüğü ve ihanet gibi sorunlarla mücadele etmektedir. Sırları açığa çıktıkça mahrumiyet duyguları şiddetlenir, büyüyen acıların sadece fazla da geçmiş olmayan çocukluklarından kaynaklanmadığını öğrendiklerinde, kaçınılmaz bir şekilde şok edici sona doğru sürüklenmektedirler.

Serbest fotoğrafçı Hyun-woo, plastik cerrah Min-suk ve finans uzmanı Jin-Hyuk her şeye sahiptir ama birbirlerinin sırlarına vakıf oldukça, yaşamları ve arkadaşlıkları bozulmaya başlar. Filmde rol alan ve çekimlerinden sonra intihar eden Ja-yun 
Jang da var.

Filmin konusunu güzel yazmışlardı sarangni'de bende bir kaç düzeltmeyle aynen ekledim.

Film en aklı başında kişi olarak görünen fotoğrafçı Hyun Woo'nun gözünden anlatılıyor. Onların hikayesi de en komik olanı zaten :) Gelecekten gelen bir kadın insan ırkını kurtarmak için onu seçiyor. O da buna inanıp kıza kaptırıyor kendini. Zaman zaman eğlenceli, zaman zaman sınırları zorlayan yetişkinlere yönelik bir film.

The Romance (2006)




Dedektif Hyung Jun Kim polis teşkilatında namuslu kalmaya çalışan ender insanlardandır. Boğazına kadar suça bulaşmış ve yozlaşmış bu kurumda hayatta kalmaya çalışıyordur. Bir çok defa dürüstlüğü yüzünden başı belaya girecektir. Eskiden bir broker olan çok zengin bir işadamının karısı olan Yun Hee devamlı kocasından şiddet görüyordur. Hayatından bezmiş bir şekilde yolda yürürken neredeyse bir kamyon ona çarpmak üzeredir. Tesadüfen onu fark eden Hyung Jun bir anda üstüne atlar ve hayatını kurtarır. Kendi görevli olduğu karakola götürür bacağındaki çizikler için yara bandı yapıştırır. O anda ikisi birbirinden etkilenmeye başlayacaktır. Daha sonraları gelişecek olan bu yasak ilişki polis teşkilatının müdürünü deliye döndürür. Eski brokerla kirli işlerde yakın ilişkisi olduğu için onu cezalandırmak ister.

Sonuna kadar mücadelelerinin devam ettiği bir romantik dram filmi. Hafiften In the Mood for Love filmini anımsattı bana.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Poongsan (2011)

Phungsan Dog




Geçimini Kuzey ile Güney Kore sınırını gizlice geçerek kaçakçılık yaparak sağlayan Pungsan, bazen bir değerli eşya bazen aileleri dağılmış kişilerin haberleşmesini sağlar. Kimi zamansa insan kaçakçılığı yaparak hayatını büyük bir tehlikeye atar. Kim Ki Duk filmlerinde gördüğümüz konuşmama vukusu bu kez Pungsan'a vurmuş. Film boyunca hiç konuşmuyor. Dilsiz olduğu için. Ondan yine bir gün insan kaçakçılığı yapması istenir. Üstelik Güney Kore istihbaratından. Ellerinde tuttukları Kuzey Koreli nükleer bilimcinin sırlarını paylaşması için baskı yapıyorlardır. Adam istedikleri bilgileri vereceğini ancak Kuzey Kore'den istediği kızı getirmeleri şartıyla. Bu teklifini kabul ederler ve Pungsan'a kızı getirmesi için görev verirler.





Zorlu bir yolculuktan sonra kızı güneye getirir. Yolculuk boyunca bir çok tehlike atlatmışlardır. Nedeni ise kızın durmadan konuşmasıdır. Aptalca tavırları yüzünden bir çok defa ölümle burun buruna gelmişlerdir. Adamda tuhaf biridir. Dilsizsin tamam da el işaretiyle de uyaramıyor musun? Neyse :) Aslında ikisi de bu yolculukta birbirlerinden etkilenmişlerdir. Bunu bir türlü dile getiremezler. Bak dil dedim yine :) Adam zaten dilsiz getiremez şimdi. Kızı istihbarat birimine teslim eder ancak parasını vermek yerine onu tutuklamayı tercih ederler. Bir yolunu bulup onu arabada kelepçeleyen adamdan kurtulur ve kızın götürüldüğü yere gider. Özel şoförlerini etkisiz hale getirip onları araçlarıyla kaçırır. Parasını istediği için bunu yapıyordur. Ancak kızın metres olarak kullanıldığını öğrenecektir. İlk başta buna karışmak istemese de daha sonra kendini olayların içinde bulacaktır.


Kritik bir önemde olan bu adama getirdiği kız yüzünden başı hem kuzey hemde güney tarafıyla belaya girecektir. Adama baskı yapmak için kuzey tarafı kızı kaçıracaktır. Pungsan'da onu kurtarmak isterken esir düşecek ve işkence görecektir.



Kızı kurtarabilmesinin tek yolunun kuzey koreli adamı öldürmekten geçtiği söylenir ve süre verilir.

Dikkat buradan sonrası filmin sonu ile ilgili ip uçları vereceği için Spoiler uyarısını yapayım. Filmi izleyecek olanlar buradan sonrasını okumasınlar.



Görevi yerine getirir ancak ona verilen söz tutulmaz ve kız kuzey koreli vahşilerce öldürülür. Pungsan'ın intikamı çok büyük olacaktır. Güney ve kuzeyin tüm adamlarını tek tek avlayacak ve karanlık bir odaya kapatacaktır. Orada birbirlerini yemelerini sağlayacaktır. Adeta testere filmindeki gibi bir ortam yapacaktır. Hayatta kalmak için onlara bir şans olarak çeşitli silahlar ve bombalar atacaktır içeri. Kim karşı taraf üzerinde bunu kullanabilirse hayatta kalacağını zannederek birbirlerini öldürmeye başlayacaklardır.

Spoiler bitti.

Filmin en sonuyla ilgili kısımları da söylemeyeyim en iyisi. Kim Ki Duk üstadın yönettiği film güzeldi yine. Verilen mesajlarda gayet iyiydi. Özellikle ailelerin haberleşmesini sağladığı sahneler.

Kebab Connection (2004)






Almanyada yaşayan Türk bir ailenin oğlu olan İbrahim yetenekli bir yönetmen adayıdır. Çevresindeki dükkanlar için reklam filmleri çekiyordur. En büyük hayali ise kung-fu filmi çekmektir. Günlerden bir gün Alman kız arkadaşının kendisinden hamile olduğunu öğrenir. Çocuk sahibi olmaya henüz hazır olmayan İbrahim kız arkadaşıyla sıkıntılı bir döneme girer.  Eğlenceli fakat ortalama bir filmdi.

İbrahim karakterini canlandıran başrol oyuncusu Denis Moschitto'yu ben tamamen Türk zannediyordum meğerse annesi Türk babası İtalyanmış. Yabancı isimli biri olacağını da tahmin etmiyordum. Etiketleri girerken farkettim yabancı isimli olduğunu. Çok da güzel türkçesi var yani sonradan görünce şaşırdım bunu da not düşeyim dedim.

Pirates of the Caribbean: On Stranger Tides (2011)




Serinin diğer filmlerinden pek farkı olmayan, yine de bir hikayeye bağlı olup onu takip eden Pirates of the Caribbean: On Stranger Tides filminden sonra başka bir film daha çekilecek mi bilmiyorum ama çekilmesin artık bence baymaya başladı bu seride.

Not: Şimdi baktımda 5. film yoldaymış.

Bu filmde yaşam pınarı denen bir yerdeki iksiri bulan kişi ölümsüzlüğe ulaşacaktır. İksirin peşinde sadece Jack Sparrow yoktur. Karasakal, Angelica ve kraliyet askerleride iksirin peşindedir. Angelica Karasakalı onun kızı olduğu konusuna inandırmıştır. Bu sayede oraya daha kolay ulaşmayı düşünüyordur. Kehanete göre Barbossa Karasakal'ı öldürecektir. Bu yüzden Karasakal en kısa zamanda oraya gitmek istiyordur. Barbossa'da kraliyet adına oraya gitmektedir. Jack Sparrow kendine bir gemi bulamadığı için yine kaçak olarak Karasakal'ın gemisine saklanır. Her zamanki Jack uyanıklığı ve şansıyla "biraz" eğlenceli bir film olmuş. İdare eder diyorum.

Newer Posts Older Posts