26 Ocak 2011 Çarşamba

Ghost in the Shell: Solid State Society (2006)

Ghost in the Shell: Solid State Society
Kôkaku kidôtai: Stand Alone Complex Solid State Society



Yıl MS. 2049. Motoko Kusanagi, 9. Şubeden ayrılalı iki sene olmuştur. Togusa, personel sayısı dikkat çekici boyutta artan takımın yeni lideridir. Genişletilmiş yeni 9. Şube bir dizi karmaşık olayla karşı karşıya kalır ve araştırmalar tüm olayların arkasında Kuklacı adında bir hackerın olduğunu ortaya çıkarır.

Bu esnada, dosyayı farklı bir yönde takip eden Batou Motoko ile karşılaşır. Motoko 'Solid State Society'den uzak dur' dedikten sonra uzaklaşır. Batou'nun içine Kuklacının Motoko olabileceğine dair bir şüphe düşer.


9. Şubenin yüzleştiği şaşırtıcı olaylar serisi gitgide ve neredeyse sanatsal bir şekilde birbirine bağlanır. Kuklacı kimdir? Batou'nun Motoko ile ilişkisinin akıbeti nedir? Dikkatlice planlanmış bu kusursuz suçun arkasındaki tam gerçek nedir ve sonuçları ne olacaktır? Sırlar Solid State Society'yi sarmaktadır.

Serinin bu seferki bölümünde müzikler ön plana çıkarılmış. Enfes müzikleri vardı öncelikle bunu söyleyeyim. Konusunu açıklamamın zor olacağı için başka bir yerden alıntı yaptım üstte. Biraz daha detaylandırmak gerekirse; konusu yakın bir zamanda vizyona girmiş Bruce Willis'in başrolünü oynadığı Suretler filmine benziyor. Yada Games filmi diyelim. Bu yapım tabii ki hepsinden önce yapıldığı için onlardan alıntı gibi düşünemeyiz. Beyninizde şekillendirebilmeniz için bu örnekleri verdim. Yine her seferinde olduğu gibi Hollywood filmleri bu animelerden bir takım şeyler almış diyebiliriz. Matrix ve türevi robot ve insan karışımı türlerin ne şekilde işlediğini zaten biliyorsunuz. Beyincik kısımlarına bağlantı yapılarak bilgi aktarımı yapılıyor vs. Bunda da aynı şeyler söz konusu. Hack işlemi ve bunları önlemeye çalışan bir özel güvenlik birimi. Sonuç itibariyle konusu karışık gelse de iyi bir animeydi diyebilirim. Müzikleri konusunda bir ön fikir vermesi için fragmanını da ekledim :)

25 Ocak 2011 Salı

83.Oscar Adayları Açıklandı

83. Oscar adayları açıklandı. 'The King's Speech' 12 kategoriyle en fazla adaylık kazanan film olurken "True Grit', 'The Social Network' ve 'Inception' onu izleyen yapımlar oldu. Oscar ödül töreni her yıl olduğu gibi NTV ve CNBC-e'den canlı olarak yayınlanacak. İşte adaylar...



En İyi Film:
Inception
The Social Network
Black Swan
The King's Speech
The Fighter
The Kids are All Right
127 Hours
Toy Story 3
True Grit
Winter's Bone

En İyi Yönetmen:
Darren Aronofsky, Black Swan
David O. Russell, The Fighter
Tom Hooper, The King's Speech
David Fincher, The Social Network
Coen Brothers, True Grit
 
En İyi Erkek Oyuncu:
Javier Bardem "Biutiful"
Jeff Bridges "True Grit"
Colin Firth "The King's Speech''
Jesse Eisenberg "The Social Network"
James Franco "127 Hours"

En İyi Kadın Oyuncu:
Natalie Portman "Black Swan"
Annette Bening "The Kids Are All Right"
Nicole Kidman "Rabbit Hole"
Jennifer Lawrence "Winter's Bone"
Michelle Williams "Blue Valentine"

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu:
Christian Bale "The Fighter"
John Hawkes "Winter's Bone"
Jeremy Renner "The Town"
Mark Ruffalo "The Kids Are All Right"
Geoffrey Rush "The King's Speech"

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:
Amy Adams "The Fighter"
Helena Bonham Carter "The King's Speech"
Melissa Leo "The Fighter"
Hailee Steinfeld "True Grit"
Jacki Weaver "Animal Kingdom"

En İyi Animasyon:
Toy Story 3 - Lee Unkrich
How to Train Your Dragon - Chris Sanders ve Dean DeBlois
The Illusionist - Sylvain Chomet

En İyi Görüntü Yönetimi:
Black Swan - Matthew Libatique
Inception - Wally Pfister
The King's Speech - Danny Cohen
The Social Network - Jeff Cronenweth
True Grit - Roger Deakins

En İyi Orijinal Senaryo:
Inception: Christopher Nolan
Another Year: Mike Leigh
The Fighter: Scott Silver, Paul Tamasy, Eric Johnson
The Kids Are All Right: Lisa Cholodenko, Stuart Blumberg
The King's Speech: David Seidler

En İyi Uyarlama Senaryo:
127 Hours, Danny Boyle, Simon Beaufoy
Toy Story 3, Michael Arndt, John Lasseter, Andrew Stanton, Lee Unkrich
True Grit, Joel Coen, Ethan Coen
Winter's Bone, Debra Granik, Anne Rosellini
The Social Network, Aaron Sorkin

En İyi Yabancı Film:
Biutiful (Meksika)
Dogtooth (Yunanistan)
In a Better World (Danimarka)
Incendies (Kanada)
Outside the Law (Cezayir)

En İyi Belgesel (Uzun):
Exit through the Gift Shop
Gasland
Inside Job
Restrepo
Waste Land

En İyi Belgesel (Kısa):
Killing in the Name
Poster Girl
Strangers No More
Sun Come Up
The Warriors of Qiugang

En İyi Sanat Yönetimi:
Alice in Wonderland, Robert Stromberg, Karen O'Hara
Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1, Stuart Craig, Stephenie McMillan
Inception, Guy Hendrix Dyas, Larry Dias ve Doug Mowat
The King's Speech, Eve Stewart, Judy Farr
True Grit, Jess Gonchor, Nancy Haigh

En İyi Kostüm:
Alice in Wonderland, Colleen Atwood
I Am Love, Antonella Cannarozzi
The King's Speech, Jenny Beavan
The Tempest, Sandy Powell
True Grit, Mary Zophres

En İyi Makyaj:
Barney's Version, Adrien Morot
The Way Back, Edouard F. Henriques, Gregory Funk ve Yolanda Toussieng
The Wolfman, Rick Baker ve Dave Elsey

En İyi Kurgu:
Black Swan Andrew Weisblum
The Fighter Pamela Martin
The King's Speech Tariq Anwar
127 Hours Jon Harris
The Social Network Angus Wall ve Kirk Baxter

En İyi Müzik:
Inception, Hans Zimmer
How to Train Your Dragon, John Powell
The King's Speech, Alexandre Desplat
127 Hours, A.R. Rahman
The Social Network, Trent Reznor ve Atticus Ross

En İyi Şarkı:
Coming Home - Country Strong
I See the Light - Tangled
If I Rise - 127 Hours
We Belong Together - Toy Story 3

En İyi Görsel Efekt:
Inception, Paul Franklin, Chris Corbould, Andrew Lockley ve Peter Bebb
Alice in Wonderland, Ken Ralston, David Schaub, Carey Villegas ve Sean Phillips
Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1 Tim Burke, John Richardson, Christian Manz ve Nicolas Aithadi
Hereafter, Michael Owens, Bryan Grill, Stephan Trojanski ve Joe Farrell
Iron Man 2, Janek Sirrs, Ben Snow, Ged Wright ve Daniel Sudick

En İyi Ses:
Inception, Richard King
Toy Story 3, Tom Myers ve Michael Silvers
Tron: Legacy, Gwendolyn Yates Whittle ve Addison Teague
True Grit, Skip Lievsay ve Craig Berkey
Unstoppable, Mark P. Stoeckinger

En İyi Ses Miksaj:
Inception, Lora Hirschberg, Gary A. Rizzo ve Ed Novick
The King's Speech, Paul Hamblin, Martin Jensen ve John Midgley
Salt, Jeffrey J. Haboush, Greg P. Russell, Scott Millan ve William Sarokin
The Social Network, Ren Klyce, David Parker, Michael Semanick ve Mark Weingarten
True Grit, Skip Lievsay, Craig Berkey, Greg Orloff ve Peter F. Kurland

27 Şubat'ta düzenlenecek olan 83. Oscar törenini genç yıldızlar James Franco ve Anne Hathaway sunacak.

Oscar ödül töreni her yıl olduğu gibi NTV ve CNBC-e'den canlı olarak yayınlanacak.

Kaynak: ntvmsnbc 

Şu ana kadar aday filmlerden Inception ile The Social Network'u izledim. Black Swan ve The Fighter sırada bekliyor. Sizce en iyi film hangisi olacak? Tüm filmleri izlemediğim için kendi adıma şu ana kadar Inception ön planda diyebilirim. Bakalım sonuçları hep beraber göreceğiz.

22 Ocak 2011 Cumartesi

Cyrano Agency (2010)

시라노;연애조작단



Bir tiyatro kurabilmek için çalışan dört kafadarın hikayesi ile başlıyoruz filmimize. Kiraladıkları tiyatro için para ödemek zorundadırlar ve bunu karşılamak için özel bir iş yapıyorlardır. Bu iş çöpçatanlıktır. Bir tiyatro senaryosu yazar gibi o kişiye özel senaryo yazmaktadırlar. Müşterilerine verdikleri özel yapım gözlüğe ses cihazı yerleştirmişlerdir. Bu yöntemle uzaktan sesli yardımla müşterileri sıkıştığında yardımcı olmaktadırlar. İşlerinin tanıtımını şu sözlerle yapmaktadırlar.


"Hayatınızın aşkını, size aşık ediyoruz... Ama gizlice!"

İlk müşterilerinin sevdiği kişiyi zorda olsa ona aşık etmeyi başarmışlardır. Adam o kadar utangaçtır ki. Bir cümle söyleyebilmek için neredeyse bir ay çalışır. Ama Cyrano'nun elinden kurtulamaz kimse! :)


Bir başka müşteriye sıra gelmiştir. Ben buraya kadar izlerken eğlendim açıkçası. Devamında böyle kısa kısa filmler, senaryolar göreceğiz ve bol bol güleceğiz diye düşünmüştüm. Fakat diğer hikayede takılıp kalındı. Nedeni ise gelen müşterinin kendisine aşık etmesini istediği kızın Cyrano içindekilerden biri ile daha önce çıkmış olması. İşi ile özel hayatını birbirine karıştırmamaları lazım ama bunu başarabilecekler midir?



Konusu güzel bir film ancak daha güzel olabilirdi. Hikaye tek bir noktaya saplanmış kalmış. Son olarak filmdeki enfes klasik müzik şarkısını paylaşalım :)

20 Ocak 2011 Perşembe

Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street (2007)

Sweeney Todd: Fleet Sokağının Şeytan Berberi



Benjamin Barker Londra'da berberlik yapan bir adamdır ve çok güzel bir eşi vardır. Şehrin yargıcı olan bir adam istediği kişiyi hapise attırabilir istediğini yüceltebilir konumdadır. Bir gün Benjamin Barker'ın güzeller güzeli eşini görür ve Barker'a bir tuzak kurdurarak hapise attırır. Yıllar sonra hapisten çıktığında ise sevdiği hiç kimsesi kalmamıştır. Adını kamufle eden Barker kendisine Sweeney Todd diye hitap edilmesini ister ve yargıçtan intikamını almak için tuzaklar kurmaktadır. Usturasını bir silah gibi kullanan Todd sevmediği kişileri -daha doğrusu dükkanına her geleni diyeyim- usturasıyla boğazlarını keserek öldürüyor, koltuğunun altına yaptığı özel bir düzenekle bir pastanenin kazan dairesi olarak kullanılan yere yolluyordur. Sonra onları kırık dükkan sahibesi bayan Lovett ile müşterilere etli çörek olarak sunuyorlardır. Konusu iğrenç geldi değil mi? Psikopat bir yapım kısaca.

Filmin aslı bir müzikale dayandığı için sinema versiyonuda bu şekilde. İlk başta izlerken alışmanız zor gelebilir ama sıkıcı ve gerilimli bir konuyu eğlenceli hale getiren en önemli faktörde bu. Gayet ciddi olayları bile alaycı bir uslüple basit bir işmiş gibi göstermeye çalışmış film. Sonunu önceden tahmin edebildiğim için beni çok fazla şaşırtmayan ortalama bir filmdi.

Bangkok Traffic (Love) Story (2009)

Rot fai faa... Maha na ter
Bangkok Trafiğinde Aşk Oluşumu



Li'nin, en yakın arkadaşı olan Ped Sevgililer Günü'nünde evlenir. İçkiyi fazla kaçırınca Ped'in odasında uyur. Uyandıktan sonra direksiyonun başına geçer ve trafik kazası yapar. Kaza sonucu Lung ile karşılaşır. Arabanın sol dikiz aynası kırılır ve aynayı Lung'a bırakır. Li, eve döndüğünde evde bekleyen anne, baba ve büyükannesinden azar işitir. Babası arabayı elinden alır ve artık Li toplu taşıma araçlarıyla işe gitmek zorunda kalır.


Hikayemizde böylelikle başlar. İşe trenle gitmek zorunda kalan Li, kaza yaptığında karşılaştığı ve büyüsüne kapıldığı Lung'u görür ve eli ayağına dolanır. Bir akşam evlerinin üst katında sesler duyarlar ve kız kardeşinin bir gençle birlikte olduğunu görürler. Basılmışlardır ve büyükleriyle görüşmek isterler. Çocuğun büyüğü olarak ise sadece abisi vardır. O da Li'nin hoşlanmaya başladığı Lung çıkmaz mı? Günler geçer ve onu her gördüğünde daha çok sevmeye başlar. Utangaç olduğu için erkekleri parmağında oynatan bir kız arkadaşından yardım ister. Ona bir hediye alır ve kutunun üstüne cep telefonunun numarasını yazar. Lung'un aramasını bekler ama arama filan gelmez. Artık Güney Kore filmlerinde görmeye alıştığımız türde bir erkeğin peşinden giden kız izlemeye başlıyoruz.




Komik durumlar, sakarlıklar, tesadüfen karşılaşmış gibi yapmalar filan :) En az Güney Kore yapımları kadarda başarılı olduğunu söyleyebilirim. Zaten kaç tane bu tarz güzel film var ki?


Li'nin babaannesi evlere şenlik bir kadın. Nece konuştuğunu bilmiyorum ama filmdekilerden farklı bir dil konuşuyordu. Li'nin annesi ise onun söylediklerini tercüme ediyordu. Her söylediği ayrı komedi :)


Fındık kurdunu unutmayalım :) Li'nin arkadaşı dediğimiz diğer kız tam bir çakal. Ne numaralar çeviriyor kaşla göz arasında. Li'ye ayarlayayım derken elindeki iki çocuğa rağmen onada askıntılık yapmaya başlar. Bir bu eksikti. Li artık onunla da mücadele etmek zorunda kalacaktır. Su festivali gerçekten eğlenceliydi. Güzel düşünülmüş. Buralarda da yapılmalı bence :) Çocukken kendi aramızda yapardık ama koca eşek kadar insanlar yapınca çocuk ruhum depreşti birden :)


Lung bir gün Li'yi su savaşı festivaline davet eder. Resimde gördüğünüz gibi fındık kurduda onların peşine takılır. Bin bir türlü yalakalık filan :) Li'nin surat ifadesi her şeyi ifade ediyor. Tamda sevinmiş garibim beraber çıkacaklarını düşünmüş. Lung geceleri tren garında çalışıyordur. Li ise güneş panelleri satan bir şirkette. İkili birbirlerini sadece iş çıkışlarında görebiliyorlardır. Lung akşam işe giderken Li işten geliyordur. Sabah Lung işten dönerken Li işe gidiyordur. Birbirlerini çok fazla görme şansları bu yüzden yoktur. Ama ikiside kendilerine fırsat yaratarak bir şekilde çıkmaya başlamışlardır. Arada bir takım olaylar olur ve ikili ayrı düşmek zorunda kalır. Sonunda ise çok güzel bir sürpriz bizi bekler :) Güzel bir filmdi yani. Romantik komedi arayanların kaçırmaması gereken bir film.

Ghost in the Shell 2: Innocence (2004)





Yıl 2032, Bato bir cyborg detektiftir. Robotlar dünyadaki bütün işleri yapabilecek konuma gelmişlerdir. Tüketim çılgınlığı inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Öyle ki seks köleliği için kullanılan insandan farkı olmayan dişi robotlar üretiliyordur. Robotlarda insanlar gibi yaşıyor ve insanlar gibi haklara sahiptir. Bu nedenle öldürülen bir seks kölesi robot cinayetini araştırmak üzere Bato ve bir başka cyborg robot arkadaşı olan dedektif ile olayı araştırmaya başlarlar. Matrix'in fikir babalarından olan bu animenin ilki 1995 yılında yapılmıştı. Bu da devamı niteliğinde sayılır. Yine aynı unsurlar gerçeklik aslında nedir? sorusunu sordurtuyor. Fakat bu sefer şiirsel ve anlamlı güzel sözlerle süslenmiş bir anime ortaya çıkartılmış. Görsellik fena sayılmaz. Sadece içinde geçen sözler için bile izlenebilir.

Bunlardan biri mesela;

Gördüğün şey hoşuna gitmiyorsa aynayı suçlamanın manası ne? 
[Nikolai Vasilevich Gogol]

The Social Network (2010)



Dikkat yazı spoiler içerir!

Filmin afişinde gördüğünüz ifadenin anlamı "Bir kaç düşman edinmeden 500 milyon arkadaş edinemezsiniz"
Filmi kısaca özetleyende bu söz aslında. Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg'in hayatını anlatıyor. Tam anlamıyla gerçekten böyle mi yoksa kurgu mu tam emin değilim. Ama ilk facebook'u keşfettiğimde büyük duamı almıştır kerata :) Yıllardır görüşmediğim Ortaokul arkadaşlarımı bulmama vesile olmuştur kendisi. Bu filmi izlemeden önce bize anlatılan sitenin doğuş şekli ise şöyleydi. İlk olarak Harvard üniversitesi kurulduğu ve daha sonra diğer üniversitelerde yaygınlaşmasıyla birlikte popülaritesinin arttığı. Eski mezunlarında kendi arkadaşlarını bulabileceği bir site olarak tasarlandığıdır. Daha sonra şu an ne durumda olduğunu sizlerde görüyorsunuz. Ben şahsen çok fazla girmiyorum artık. Sadece doğum günlerinde arkadaşlarıma mesaj atıyorum o kadar. Eski cazibesini yitirdi bana göre. Neyse facebook ile ilgili içimdekileri döktükten sonra filmi anlatmaya devam edeyim.

Daha önce yaptığı çalışmalarla dikkatleri üzerine çeken "inek" bir öğrenci olan Mark'ın kızlarla arası yaptığı çalışmalara verdiği önem yüzünden pek iyi değildir. Kız arkadaşı ile bir gün barda otururken kendi fikirlerini anlatmaya başlar yine ve kız tarafından terk edilir. 



Buna sinirlenen Mark yurtdaki odasına gider ve kendi blogundan kız arkadaşı hakkında ağır ifadeler kullanır ve onu aşağılayacak sözler yazar. Daha sonra hızını alamayıp üniversitenin ağına sızar. Aklına bir fikir gelmiştir. Üniversite ağındaki tüm kızların resimlerine erişir ve onların resimleri üzerinden bir site oluşturur. İki tane kızın resmini yan yana koyarak hangisi diye bir seçim yapmasını ister siteye girenlerden. Harvard ünlü bir okul olduğu için haliyle kızlarıda güzel pozlar vermişlerdir. Kısa zamanda büyük bir hit alan site Harvard ağının çökmesine neden olur. Bütün üniversite bu siteyi konuşmaya başlamıştır.

Üniversitenin ağından sorumlu olan kişilerle başı derde giren Mark'a kişilik haklarını ihlal ettiği gerekçesi ile herkes tepkilidir. Onun bu başarısını fark eden üniversitedeki zengin iş adamlarının oğulları olan kürek takımındaki bir kaç arkadaş Mark'ı bulur ve kendilerinin bir fikri olduğunu ve ona destek sağlayarak bunu geliştirmesini isterler. Mark teklifi kabul eder ve kısa zamanda inanılmaz bir boyuta getirir siteyi. Fikri almıştır fakat destek aldığı kişilerin yüzüne bile bakmıyordur. İşte düşmanlıkta burada başlar. Uzun uzun filmin içinde geçen soruşturma sahneleri bu fikir sahipleri ve onu daha da geliştiren Mark'ın hikayesini anlatır.



Sistemin nasıl ve daha başka kimlerin yardımı ile büyüdüğüde anlatılıyor. Mark'a yardım edenlerde biride filmde Napster'ın kurucusudur. Napster'ı bilenler bilir Kazaa ve Napster dönemlerini. Canavar gibi müzik paylaşımı yapılıyordu. Senesini şimdi hatırlayamadım. 


Onu canlandıran ise Justin Timberlake olmuş bu filmde. Rolününde hakkını vermiş gibi. Kendi ağını nasıl kıtalar arası bir fenomen haline getirdiğini Mark'a anlatır ve sitenin tüm dünyaya yayılmasına vesile olur. 


Facebook büyüdükçe fikir sahiplerinin pay alma istekleri ve mahkeme kararları Mark'ın peşini bırakmaz. Filmde Mark karakterini Jesse Eisenberg canlandırıyor. İzlediğimde beğendim ancak Golden Globe ödül töreninde aldığı ödülleri hak ettiğini düşünmüyorum. O kadarda abartılacak bir film değildi bana göre. İzlemek isteyenler için iyi bir film diyebilirim sadece.

Red Cliff II (2009)

Chi bi xia: Jue zhan tian xia
 



Dikkat yazı spoiler içerebilir.

Serinin ikinci ve son bölümü olan Red Cliff II ilk filme göre daha fazla savaş görüntüsü ve savaş içinde bile aşk doğabileceğini gösteriyor. Savaşın aslında ne kadar gereksiz olduğunu anlatmaya çalışıyor. İlk filmde filmin isminin neden Red Cliff olduğundan bahsetmemiştim. Red Cliff, Kızıl Kayalıklar anlamına geliyor ve burası bir bölgenin ismi. Savunmaya çalıştıkları yerde o bölge. Düşmanın içine sızmak için iki tarafta tilkice oyunlar düzenliyor ve casus gönderiyor. Taktik savaşı halinde devam eden savaş daha sonra psikolojik bir savaşa dönüşüyor. Bol bol savaş görüntülerinin olduğu bu filmde kazananı yine taktik zekası belirleyecektir.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Red Cliff (2008)

Chi bi






Özet


Tarihçilere göre, Çin’de Üç Krallık döneminde meydana gelen en kanlı savaş olarak bilinen Red Cliff savaşına 1 milyon asker katılmıştı. Hong Kong asıllı yönetmen John Woo, Çin tarihinin dönüm noktası olan bu savaşı en gerçekçi şekliyle beyazperdeye yansıtmak için 80 milyon dolarlık bütçeyle çalıştı. Böylece finans kaynakları bölgedeki bağımsız yapımcılardan gelen “Red Cliff”, Asya’nın bugüne kadar yapılmış en pahalı filmi oldu.


“Red Cliff” Asya sinemasının en büyük isimlerini bir araya getirdi. Bu isimler arasında Hollywood’da şansını denedikten sonra Çin dilinde yapılmış filmlere geri dönen yönetmen John Woo başı çekiyor. Dört saat uzunluğunda olması beklenen filmin hazırlık aşamasında çok ciddi oyuncu seçme sorunları ve değişiklikleri yaşandı.
Çin edebiyatının klasiklerinden “Romance of the Three Kingdoms”tan uyarlanan filmin konusu M.S. 208 yılında Han Hanedanı’nın son döneminde geçiyor ve Çin’deki “Üç Krallık” döneminin başlamasına yol açan savaşlar anlatılıyor. Alıntı: Sarangni.info

Bu filmi fjallraven'in önerisi üzerine izledim. Daha doğrusu bilgisayarımda olmasına rağmen bir türlü izleme fırsatım olmamıştı. Bu öneri sayesinde izlenecekler arasında öne çekerek izlemeye başladım. Yazıda spoiler mahiyetinde bazı şeyler olabileceğini söyleyeyim.


Filmin kadrosu ortada hepsi bilinen ve sevilen oyuncular. Dolayısıyla kötü bir film çıkması beklenemezdi. Öncelikle karakterlerin bu filmdeki rolleri üzerine bir yazı ile başlayayım.

Tony Leung yani General Zhou Yu, Wu Krallığının baş stratejistidir.


Takeshi Kaneshiro yani Zhuge Liang, Shu Krallığının baş askeri stratejistidir.


Chiling Lin yani Xiao Qiao, General Zhou Yu'nun karısı


Zhao Wei yani Sun Shangxiang, Liu Bei ile evlenen Sun Quan'ın küçük kız kardeşidir.


 Chen Chang yani Sun Quan, Wu Krallığının ilk imparatoru


Jinsheng Zang yani Zhang Fei, yüzüklerin efendisinde Gimli neyse bu filmde de bu adam o :)

Karakterleride tanıdıktan sonra biraz daha detaya inelim. Şu ana kadar izlediğim savaş filmleri içinde hiç bir savaşda bu kadar net savaş taktiğinin anlatıldığını daha doğrusu uygulandığını görmemiştim. Adeta büyülendim. Hep savaş filmlerinde bir toz duman olur kim kime duma girerler filan bunda öyle değil. Her şey bilinçli yapılıyor. Bu yönden bir ilk. Filmdeki güzel kadınlara değinmezsek olmaz. Zhao Wei ve Chiling Lin güzellikleriyle ön plana çıkıyor. Savaşta bir bakıma onlardan birinin yüzünden çıkıyor.

 

 Bu film aslında tek başına bir film değil devamıda var. Red Cliff 2. Filmin sonunda en olmadık bir yerde bitince şaşırmayın diye söylüyorum. Filmde dikkati çeken oyunculuklar vardı. Bunlardan biri Takeshi Kaneshiro'nun benim deyimim ile her boku bilen adam olarak ilan edilmesidir :) Adamın bilmediği bir şey yok.



 Filmin görselliği ve seslerine de değinmezsem olmaz. Bu anlamda da gayet başarılı bir yapım.

Son olarak filmin fragmanı ile sizleri baş başa bırakayım.  

14 Ocak 2011 Cuma

Efsane sözler

Spor dünyasına damga vurmuş isimler, sadece saha içindeki performanslarıyla değil, söyledikleri sözlerle de büyük yankı uyandırmıştı. İşte onlardan bazıları...


"Takım içinde karar aldık ve Robben'e bildirdik.
Sahaya çıktığımızda o kendi topunu getirecek"  
Wesley Sneijder




Sinisa Mihajlovic: "Mourinho ile futbol konuşmam. 
Futbol oynamamış birinin bazı şeyleri anlamasını beklememeli"  
Jose Mourinho: "Jokey olmak için önce at mı olmak gerekir?"



"Yapma Hayrettin daha kadroları saymadım"
Bir milli maçı anlatan İlker Yasin'in, ilk dakikalarda bir gol yiyen
kaleci Hayrettin Demirbaş'a olan serzenişi...



"Tanrı beni gol atmam için gönderdi"  
Romario


 
"Türk gazetelerindeki tek doğru şey tarihtir"
Haim Revivo



"Hiçbir kuvvet beni bu stadda 25.000 kişi olduğuna inandıramaz! 
Dida'yı bir kere bile duyamadım"  
Galatasaray mağlubiyeti sonrası Milan kaptanı Paolo Maldini'nin sözleri...



"İtalyanlar size karşı galip gelemezler ama siz onlara mağlup olabilirsiniz"
Johan Cruyff



"Bazen Michael Jordan o kadar güzel oynardı ki 
onu savunmaya calışmak yerine potayı güzel 
gören bi yerden Jordan'ın yapacağı şeyi izlemeyi 
seçiyordum, çünkü ertesi gün herkes o hareketten 
bahsederken tam anlamıyla görememiş olmak 
beni çıldırtıyordu"
Magic Johnson



"Arsenal ile hazırlık maçı yapacaktık. Maçtan evvel 
gittim Arsene Wenger'e, 'Çıkar tam kadronu da 
güçlerimizi görelim' dedim. Tam kadro çıktılar, 4 
tane attık" Hikmet Karaman'dan Arsene 
Wenger'e... (2001 yılında Kocaelispor'un 
Arsenal'ı 4-1 yendiği hazırlık maçı sonrası)



"Futbol basittir. Zor olan basit futbol oynamaktır"
Johan Cruyff



"Kariyerim boyunca 9000'den fazla başarısız atış yaptım, 
300'den fazla oyun kaybettim, 26 kez oyun kazandıracak atışı ıskaladım. 
Çabaladıkça başarısız oldum, başarısız oldukça çabaladım. İşte başarımın sırrı..."
Michael Jordan



"Futboldaki 21 yıllık yaşantımda, hiçbir zaman buna 
benzer bir ortam görmedim. Yunanlılar Türklerin parmak uçlarına bile gelemezler"
Sevilla Başkanı Jose Maria Del Nido (Kadıköy'deki Fenerbahçe maçı sonrası...)



"Herkes bir gün Michael Jordan olmak istiyor. Ben ise her gün Michael Jordan olmak zorundayım"
Michael Jordan



"Ben Jordan'a maçta ne yapması gerektiğini söylemezdim ama sana söylüyorum"
Phil Jackson'dan Kobe Bryant'a...



"Bu oyunu seviyorum çünkü her attığım giriyor"
Ray Allen



"Barcelona, muhteşem tiyatrolarıyla bir kültür kenti. 
Bu çocuk da artistliği iyi öğrenmiş"
Mourinho'dan, o dönem Chelsea forması giyen 
Del Horno'nun oyundan atılmasına neden olan Lionel Messi'ye...



"Çocuk bakıcılığı yapmaktan takımını şampiyon yapamıyor"
Jose Mourinho'dan Arsene Wenger'e...



"Onun röntgenci olduğunu düşünüyorum. Böyle tipler vardır; 
evde otururken teleskopla başka evlerin içinde başkalarının 
neler yaptıklarını izlerler. O da Chelsea hakkında konuşuyor, 
konuşuyor, konuşuyor"
Jose Mourinho'dan Arsene Wenger'e...


Bunun gibi daha bir çok söz var ama bunlar benim seçtiklerimdi.
Keyifle okuduğunuzu düşünüyorum :) Sizin favoriniz hangisiydi?

Newer Posts Older Posts