21 Aralık 2011 Çarşamba

Vertigo (1958)

Ölüm Korkusu



Dedektiflik yaşamının son anlarında bir çatıda suçluyu kovalarken talihsiz bir kaza sonucu bir polis onu kurtarmaya çalışırken düşerek hayatını kaybeder. Bundan sonra dedektif John'un yükseklik korkusu başlar. Bir gün eski okul arkadaşı ondan karısını takip etmesini ister. Karısının içine hayali birinin girdiğini isteği dışında şeyler yaptırdığını ve nerelere gittiğini bilmediğini söyler. John ona doktora başvurmasını söyler görevi kabul etmez ama arkadaşı ısrar eder ve görevi kabul eder. Takibe başlar. İlk başta kadının psikolojik sorunlarını çözmek için ona yakınlaşmak ister fakat daha sonra bu aşka dönüşecektir. Talihsizlikler onun peşini bırakmayacaktır ve tahmin edemeyeceği bir kumpasın içinde kalacaktır.

Konu olarak adeta bir kabare izler gibiydim. Polisiye bir konuydu daha çok. Bu türü sevenler bu filmi de sevecektir. Eski film izlememiştim uzun zamandır. O eski arabaları yerleri görmek güzel oldu. Üzülerek söylemem lazım ki Türkiye'de bir çok yerde hala 1958'in havası var. Binalara bakıyorum bizim şimdiki zamandaki binalar gibi çoğu. Biz geri kalmışız kardeşim geri :) Komple bütün binalarımızın yıkılıp yeniden modern bir şekilde inşaa edilmesi lazım. Nereden geldik buraya :) Neyse efendim ben 7 puan verdim. Çok film izleyip çıkan şeylere şaşırmamamdan mıdır yoksa çok kolay sonuca ulaşma mı desem bilemedim. Kurgu iyiydi ama sanki bir kitaptan alıntı gibiydi.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Bu aralar çok mim birikti

Bu aralar çok mim birikti biliyorum. Beni mimleyen arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Notlarımı aldım yazacağım bir gün mimleri.


Geçenlerde ameliyat oldum ve devamlı yatmak zorundaydım. Ayağa kalkınca baş ağrısından duramıyordum. Neyse atlattık ve şu an iyiyim. Haftasonları ingilizce kursum var birde. Bugün ilk kuru geçtim ama tekrar bedavaya alma hakkım var. Yeniden alabilirim tam karar veremedim. Yine bu aralar bir proje kapsamında oyun ara yüzünü türkçeye çeviriyorum. Birde film çevirisi var ama neredeyse 1 yıl oldu vakit bulupta bitiremedim. Filmin satır sayısı 1400'ün üzerinde. İngilizcem de çok iyi olmadığı için zaten biraz geciktiriyorum. Çeviri yapmak çok sıkıcı geliyor. Çeviri yapan arkadaşlara bol bol teşekkür edin. Çok emek veriyorlar çünkü. Çeviriyi zevkle yapmalarını sağlayan tek şey yapımın iyi olması veya sizlerden gelen güzel mesajlardır. Bugün normalden farklı olarak içimi dökmek istedim. Görüşmek üzere.

26 Kasım 2011 Cumartesi

"Love Story in Harvard" (2004)




Adından da anlaşılacağı üzere Amerika'da geçen bir aşk hikâyesidir bu. Tabii sonrasında Güney Kore'ye taşınıyor. Harvard'da çok çeşitli ülkelerden öğrencilerin bulunduğu bir ortamda iki tane hali vakti yerinde hukuk öğrencisi çok fakir bir tıp öğrencisine aşık olurlar. Hem okulda zirveye oynamak hemde o kızı elde etmek için ellerinden geleni yapacaklardır.



Hyun-woo ve So in'in ilk karşılaşması

Hyun-woo (Kim Rae-won) her zaman doğrunun yanında olmaya çalışıyordur fakat çok toy bir kişiliğe sahiptir. Amacına ulaşmak için sonuna kadar mücadele etmeyi sever. Jung Min (Lee Jeong-jin) ise hangi yoldan olursa olsun kendisinin kazanmasını sağlayacak en kötü yolları bile kullanmayı yeğler. O da sonuna kadar mücadele etmeyi sever. Bu iki hukuk öğrencisi çok zekidir. Öyle ki hukuk fakültesini ilk sıralarda bitirirler.

Aşık oldukları kız ise Amerika'da babası ile yaşamaktadır. Zor şartlar altında eğitimini sürdürüyordur. Bunun için her türlü ek işi de yapıyordur. Çok iyi kalpli olması yüzünden başı belaya girecektir. Bir barda içki içerken düşüp bayılan bir kişiyi kurtarmak için kesici bir aletle boğazına hava yolu açar. Ancak kullandığı alkol hastayı komaya sokmuştur. Bu yüzden okuldan atılmak üzeredir. Komite toplanır ve bir karar vermeye çalışır. So In'i sorguya çekerler. Bu esnada iki hukuk öğrencisi onu kurtarmak için planlar yapıyordur. Sonunda komiteye bu konudaki kanunu hatırlatıp onu kurtaran kişi Hyun-woo olacaktır. Durum 1-0 yani :)


Zaten öncesinde aşk için vakti olmadığını söylediği halde So in'de gönlünü Hyun-woo'ya kaptırmıştır. Bol bol öpüşmelerini göreceğiz dizinin bu bölümlerinde. Aşağıda sizin için üç tane video hazırladım.










So In gönüllü olarak yardıma muhtaç kişilere doktorluk yapacaktır. Bu nedenle Amerika'dan ayrılıp Bolivya'ya gider. Arkasında Hyun-woo'yu bırakarak. Aradan yıllar geçer ve Kore'ye döner. Üniversite aşkını bıraktığı gibi bulacak mıdır acaba?

Burada kesiyorum çünkü çok dallanıp budaklanıyor konu. Genelde bir romantizm olmasına rağmen üzücü durumlarla çokça karşılaşacaksınız. Güzel bir diziydi. Farklı türde bir kore yapımı izlemek güzel oldu. Farklılığı Amerika yılları. Özellikle devamlı ingilizce konuşmalarla geçiyor hemen hemen. Kim Tae Hee şakır şakır ingilizce konuşurken Kim Rae Won kırık ingilizcesiyle sizi gülme krizine sokabilir :)  Dizi neredeyse tek bir şarkı üzerinden gidiyor. Im so in love with you diye bir şarkı. Bu arada Kim Rae Won'u kınıyorum.   Tamam iyi öpüyorsun Kim Tae Hee'yi şapur şupur da. Kadını tokat manyağı yaptın be adam. Başkası olsa çeker giderdi vallahi :) O güzelliğe bu yapılır mı? Neyse efendim dram yönü kuvvetli bir romantik dizi. Ben 8 puan verdim. 7,5 filan da verilebilir. Çevirisi için sadness'a teşekkürler :)

Diziyle ilgili bir sürü güzel resim var. Onları da paylaşayım.


















20 Kasım 2011 Pazar

The Front Line (2011)

Ön Cephe


Film tahmin edeceğiniz üzere Kore savaşını konu alıyor. 1950 ve 1953 yılları arasında bir takım askerlerin başlarından geçenler aktarılmış. Enes Kaya'nın kankası Soo Goo bu filmde başrollerden biri. Ha-kyun Shin ise diğer başrol oyuncusu. Savaşı sorgulayan güzel bir film ama o kadar etkili bulmadım. Bu yüzden sadece 6 puan verdim.

Konusu: Kim su-hyuk ile Kang Eun-pyo üniversiteyi birlikte okumuş çok yakın iki arkadaştır. Savaş sırasında esir alınırlar ve Kim su-hyuk (Soo Go) hariç diğer herkesi serbest bırakırlar. Aralarında en çok korkanda odur. Kang Eun-pyo arkadaşının öldürüldüğünü düşünür fakat şu anda görev yaptığı yerdeki komutanı onun yaşadığını söyler. Kang Eun-pyo disiplinsizlik yüzünden ceza olarak güney cephesine yollanır. Oradaki komutanın görev süresi doluyordur ve yeni komutan Kang Eun-pyo olacaktır. Bir önceki komutanları kendi birimlerinden biri tarafından vurulmuştur ve suçlu bulunamamıştır. Şimdiki görevi ise Kuzey Kore askerlerine kendi birimleri tarafından yardım edenleri bulmak olacaktır.

Dikkat buradan sonrası spoiler içerir!

Oraya gittiğinde çok farklı bir ortam görecektir. K tepesi denilen yer çok stratejik bir yerdedir ve orayı ele geçiren önemli bir avantaj elde ediyordur. Yıllarca süren savaşta bir kuzey bir güney devamlı o tepeyi alıyordur. Kuzey askerleri ile güney askerleri kendi aralarında devamlı el değiştiren tepelerdeki mağaralarda birbirlerinin işine yarayan şeyler bırakmaya başlamışlardır. Kuzey askerleri erzak ile birlikte ailelerine ulaştırılması için mektup bırakıyorlardır. Güney askerleri ise o mektupları ailelerine ulaştırtıyordur. Derine indikçe savaşın görünmeyen yüzü gün yüzüne çıkıyor. İlk başta onları hain olarak gören Eun-pyo artık onlar gibi olmuştur. Yine bir akşam gezinirken yolda bir kız görür ve buralarda dolaşmamasını, tehlikeli olduğunu evine gitmesini söyler ve ona bir çikolata verir. Nerden bilecekti ki bu kız kuzey koreli bir keskin nişancı. Bir gün yine aynı mağarada mektupları açtıklarında o kızın ailesine gönderilmek üzere olan bir fotoğrafını görür. Sesini çıkartamaz. Kız çok güzeldir ve arkadaşı Su-hyuk resimi kendi cebine koyar. Savaş bitince bu kızla evleneceğim der. Yine bir görev sırasında bir çok askerlerini kaybederler ve en son çatışmada Su-hyuk'da keskin nişancı tarafından vurulur ve ölür. Mağaraya çekilen birlikler yine kendilerine nelerin ulaştığına bakarlar. Bu sefer mektup direkt olarak kıza yazılmıştır. Hey Cha Tae-kyung. Bu fotoğraf artık benim ve artık kız kardeşin için endişelenme. Ona iyi bakacağım. Artık savaşmayalım, pislik! "İmza: Kim su-hyuk" şeklindedir. Kim su-hyuk resimin erkek bir askere ait olduğunu düşünüyordur ve o yüzden kız kardeşine iyi bakacağım yazmıştır. Cha Tae-kyung ise onun öldürdüğü kişi olduğunu bilmiyordur henüz. Bu olayın hemen ardından savaşın sona erdiği ve barış imzalandığı söylenir. Artık hepsi evlerine dönüş hazırlığı yapıyordur. Bu esnada iki birliğin yolu kesişir. İlk başta birbirlerine silahları doğrultsalar bile hamle yapmazlar ve birbirlerine elveda diye bağırırlar. Bu esnada Eun-pyo kıza ölen arkadaşının cebinden çıkan resimi verir. Ortasında bir delik arkasında kan lekesi ve Kim su-hyuk ismi. O anda onu öldürdüğünü anlar ve aşağıdaki o an.


Böyle bitecek derken son bir emir daha geliyor ve yine bir süre sonra çatışma çıkıyor. İki birlik karşılaşıyor fakat birbirlerini vurmuyor ve birlikte ailelerine özlemlerini anlatan şarkıyı birlikte söylüyor, ağlıyorlar. Bu arada Amerikan birlikleri hava bombardımanı yapıyor ve mecburi olarak savaşıyorlar. Savaşın sonunda neden savaştıklarını sorguladıkları güzel bir konuşma vardı. "Bu çok uzun bir mesele o kadar uzun ki ne olduğunu bile unuttum."

16 Kasım 2011 Çarşamba

Bu aralar ne izledim

İzleyip de yazmaya gerek duymadığım filmleri yazacağım bu yazıda. Çok geniş bir yazı olmayacak sadece bir kaç aydır izlediğim filmleri yazacağım.

Hizmetçi olarak çalıştığı ev sahibinin tacizine uğrayıp daha sonra onunla ilişkiye giren Eun-yi-Li'nin yaşamını ve başından geçen trajik hikâyeyi anlatıyor. Tasvip etmediğim şeyler olduğu için filmi hiç beğenmedim ve benden 4 puan aldı. Biraz erotizm görmek isteyenler izleyebilir tabii.





_______________________________________________________________________

Başarılı bir dedektif ve pazarlama şirketinde borçları olanları telefonla arayarak ödemelerini hatırlatan bir kadının hikâyesidir bu. Dedektife artık kadının aramalarından gına gelmiştir. Tesadüfen bir gün çantası çalınan kadın o karakola gelir. İkili ilk görüşte birbirlerinden etkilenecek ve ne kadar iyi insanlar olduğunu söyleyecektir. İltifatlar vs. Ama telefonda devamlı kavga ettikleri kişiler olduklarını anlamayacaklardır. Komedi ve romantizmin bir arada olduğu film benden sadece 5 puan alabildi.




         
_____________________________________________________

 Bildiğimiz Alis Harikalar Diyarında'nın yeni bir versiyonu. Hikâyeyi bilmeyen yoktur zaten. O yüzden konuya değinmeden görsel efektlere geçeceğim. Çoğu yerde başarılı olsa da bazı yerlerde çok sırıtmış. O yüzden puanı da düşük verdim. 5 puan. Filmin sonundaki Avril Lavigne şarkısı güzeldi. Dinlemek için tıkla





 ________________________________________________________

İlk filmi izleyenler konuyu bilir. Bu üçlü kafayı bulunca inanılmaz şeyler yapıyor :) Başlarına iş açan Alan ile aralarına mesafe koymuş olan Stu evlenmek üzeredir. Aşık olduğu kız Taylandlıdır ve düğün orada olacaktır. Phil arkadaşları Alan'ı da davet ettirmek için ısrar eder ve sonunda Stu dayanamaz onu da götürür. Yine aynı senaryo tekrarlanır. Sondaki o meşhur fotoğraflar yine var. Daha da bel altı hemde. Faklı bir konusu olmadığı için 5 verdim.


3 Kasım 2011 Perşembe

The Butterfly Effect 3: Revelations (2009)

Kelebek Etkisi 3


Benim IMDb sitesinde izlediğim filmleri kayıt altına almaya başlamam bu serinin ilk filmi ile olmuştu. Ashton Kucher ve Amy Smart'ın oynadığı ilk film hala favori filmlerimdendir. Ondan sonra çıkan filmi hiç yakıştıramadım. Çünkü berbattı. Bu film ise konuyu adam akıllı bir yola sokmayı başarmış. Konuya geleyim.

Sam geçmişe giderek çözülememiş bir sürü davayı gözlemleyerek dedektiflere yardımcı oluyordur. Dedektifler onu medyum diye çağırıyordur. İmkânsız dedikleri şeyleri bile çok rahatlıkla çözüyordur çünkü. Her şey yolunda giderken eski kız arkadaşının kardeşi ablasının katilini bulması için Sam'e gelir. Diğer olaylarda soğukkanlı kalmayı başaran Sam bunu kabul ederse soğukkanlı kalacak mıdır? Her şey bu kadar kolay olacak mıdır? Olayları engellemek istediğinde hep başka insanlarda ölüyordur çünkü. Nitekim bu teklifi kabul edip kız arkadaşının katilini öğrenmek için gittiğinde kız kardeşi ile karşılaşır ve onu olay yerinden uzaklaştırır. Fakat bu sefer o da öldürülür. Sam olayın peşini bırakmaz. Başı belaya girecektir ve yaptığı müdahalelerin ne gibi sonuçlar doğurduğunu görecektir.

Sam küçük yaşta iken evlerinin yandığı bir olayda kız kardeşini o kazadan kurtarır. Aslında o kazada kız kardeşi ölmüştür ama Sam geçmişe giderek onu kurtarmıştır. Bu sefer anne ve babası o olayda ölmüştür. Kendisini bu olaydan kurtardığını öğrenen kız kardeşi Jenna ona tüm kalbiyle bağlanacaktır. Sam olayları çözmek için gittiği son yerde şüpheli olarak yakalanır ve nezarethaneye atılır. Devamlı bilgi aktardığı dedektiflerden yalnızca 1.5 saatlik bir izin ister. İzin alabilmek için ise dedektifi kendine inandırması lazımdır. Dedektife karısıyla ilk tanıştığı ana gittiğini ve ilk konuşmasında karısının ona ne söylediğini aktarır. Doğru söylediğini gören dedektif Dan ona izin verir. Sam olay yerine gittiğinde beklemediği bir sürprizle karşılaşacaktır.

İlk film kadar olmasa bile fena bir film değildi. 6.5 puanlık bir film benim için.

1 Kasım 2011 Salı

About Schmidt (2002)

Schmidt Hakkında


Emekli olmuş bir adam olan Warren Schmidt (Jack Nicholson) hayatının bundan sonraki senelerinde devamlı dır dır edip onu sinir eden bir eşle yaşamak zorundadır. Karısının her hareketi ona batıyordur artık. Hayatta tek sevdiği şey kızı Jeannie'dir. Onunla fazla ilgilenemediği için kızı ona kızgındır ve bir evlilik yapmak üzeredir. Schmidt adamı hiç beğenmemiştir ve küçük kızının o adamdan daha iyisine layık olduğunu düşünüyordur. Schmidt bir gün TV'de bir sosyal yardım projesinin reklamını görür. Ayda sadece 22 $'a bir yetime destek olacaktır. Başvuru yapar ve formu gelir. Tanzanya'da 6 yaşındaki bir çocuk olan Ndugu'nun manevi babalığını yapacaktır artık. Aylık ödemelerinin yanına mutlaka bir mektup yazması gerekmektedir. Kurallar böyledir. Bu babalık gerçek hayatta kimse ile paylaşamadığı şeyleri Ndugu ile paylaşmasını sağlayacaktır. Adeta içini o çocuğa dökecektir. Karısından ve kızının kocasından nefret ettiğini bu mektupta satırlara dökecektir. Schmidt bu satırları yazıp postaneye gider eve dönüşte karısının öldüğünü görür. Temizlik yaparken aniden yere yığılmış bir şekilde bulur onu. Herkes onun çok üzüldüğünü düşünüyordur. Taziye sözleri söylüyorlardır ama o adeta kurtulduğuna seviniyordur.

Aradan fazla zaman geçmeden tek başına yaşamanın ne kadar zor olduğunu anlayacaktır. O düşüncelerinden dolayı pişman olacaktır ve karavanıyla bir yolculuğa çıkacaktır. Yaşamında önemli yerlere sahip olan yerlere gidecek ve düşündüklerini Ndugu'ya yazacaktır. Bu yazılar Ndugu'ya bir hayat dersi olacaktır. Aslında Ndugu bu filmde biz oluyoruz. Ona mesajlar verirken seyirciye gönderme yapıyor. Yaşlı bir insanın emekli olduktan sonra hayatındaki değişimleri izliyoruz. Schmidt yalnız bir şekilde ölümü bekliyordur adeta. Kızı ile ne kadar bağ kurmaya çalışsa da bunu tam olarak başaramaz. Hayatta tek dert ortağı Ndugu olmuştur. Filmin sonu güzel bitirilmiş. Oldukça duygusal bir sondu.

Jack Nicholson mükemmel bir oyunculuk çıkarmış. Adam 66 yaşında inanılmaz bir performans sergilemiş. Çok sevdiğim oyunculardandır zaten kendisi. Allah uzun ömür versin daha fazla filmde görmek isteriz kendisini.

Aşk Tesadüfleri Sever (2011)

Love Just a Coincidence



1977 yılında Ankara'da doğan iki çocuğun yaşamı 25 sene sonra İstanbul'da tekrar kesişir. Deniz'in çocukluk aşkı Özgür'le sıradışı hikayesini anlatan film tam bizim Türklerin seveceği türden aslında. Eski Türk filmlerindeki bu kadar da rastlantı olmaz türden. Uzun zamandır böyle bir film izlememiştim. Türk filmlerini genelde beğenmesem de son zamanlarda iyi yapımlar çıkıyor. Bu da onlardan birisi. Alaya aldığımız bu eski türk filmlerini aslında seviyormuşuz biz yahu. Belki de sinemamızda eksik olan romantik, dram türü filmlerin az olmasından dolayı bu filmi sevdik. Dikkatimi çeken bir şey filmde İstanbul ve Ankara'nın az da olsa güzelliklerini de yansıtmışlar. Oyuncuların çoğunun tanıdık olmaması hikâyeye daha bir konsantre olmanızı sağlıyor. Hikâye'ye derinden dalmak istemiyorum çünkü şimdiye kadar izleyen izlemiştir diye düşünüyorum.

Yine de biraz ucundan dokunduracağım. Bir fotoğrafçının oğlu olan Özgür ve onların mahallesine dedesini ziyaret için gelen Deniz'in başlarından geçenler bölüm bölüm filme yayılarak gösterilmiş. Deniz şimdiki sevgilisi Burak ile monoton bir hayat yaşıyordur. Ona değer vermeyen yaptığı şeyi küçümseyen bir insanla evlilik hazırlıkları yapıyordur. Özgür ise kalp rahatsızlığı yüzünden müzisyenliği bırakıp babası gibi fotoğrafçı olmuştur. Babasından farklı olarak stüdyoya bağlı kalmamıştır. Özgür'ün sahip olduğu fotoğraflardan oluşturduğu sergideki bir fotoğraf Deniz'in dikkatini çeker. O resimdeki küçük kız kendi resmidir çünkü. Hikâyemizin temel taşı da o fotoğraf oluyor zaten.

Ortak geçmişleri olan bu iki insan yıllar sonra bu fotoğraf sayesinde tekrar bir araya gelir. Kısa zamanda birbirlerinden etkileneceklerdir. Başta da söyledim hikâye o kadar rastlantılarla dolu ki film tam adına yaraşır şekilde bunu iyi kullanmış. Biraz abartı gibi olsa da. İyi bir senaryoya da sahip aynı zamanda Aşk Tesadüfleri Sever. Müziklerini de çok beğendiğimi itiraf etmeliyim. Hele o sonundaki Şebnem Ferah'ın şarkısı...

Benim filmde dikkatimi çeken bir şey daha var. Mehmet Günsür'ün saçları. Evet bu adama çok kısa saç hariç bütün saç modelleri çok yakışıyor. Filmi izlemeden önce twitter'da bu film ilk çıktığından beri Mehmet Günsür de Mehmet Günsür laflarını kızlardan duyuyordum. Hak vermek lazım onlara da :)


Filmde tek sırıtan şey eski zaman yeni zaman kavramındaki bazı tuhaflıklar. O tarihlerde olmayan bazı şeyler varmış gibi gösterilmiş. Belki de ben çok dikkatli izlediğim için dikkatimi çekti çoğu kişinin dikkatini çekmemiştir bile. Oyunculuklara gelince bir kaç tanesi iyi iş çıkarmış. Belçim Bilgin sanki biraz sırıtmış gibi geldi bana. Rolünü iyi yansıtamamış gibi. Keza Ezel dizisinde döktüren Yiğit Özşener'de sönük kalmış bu filmde. Altan Erkekli gibi usta oyuncular ise her zaman ki gibi hakkını vermiş. Bu adamın sesi tuhaf yalnız biraz. Ciddi rollere gitmiyor nedense :) Alışmışız komedi filmlerinde görmeye belkide o yüzden bize öyle geliyor. Neyse efendim fazla uzatmadan bu filmi izlemenizi tavsiye ediyorum. Hala izlemeyen varsa tabii.

29 Ekim 2011 Cumartesi

Two Guys (2004)

Tu gaijeu



Tae-hyun Cha'nın oynadığı her film neredeyse iyidir. Şimdiye kadar kötüsüne rastlamadım. O yüzden kesin konuşmayayım. Bu filmde onlardan biri. Komedi, aksiyon türündeki filmin konusu basit ama eğlenceli.

Hun (Tae-hyun Cha) bir otelde park görevlisi olarak çalışmaktadır. Hovarda bir hayat sürmektedir. Bu yüzden tefecilerden aldığı borcunu ödememek için bin bir türlü oyun çeviriyordur. Tahsilat için gelen kişiyi her seferinde atlatır. Tefecilerin en sonunda tepesi atar ve Jung-tae isminde bir serseriyi onu yakalaması için görevlendirirler. Jung tae onu korkutup parayı almaya çalışacaktır. Hun'u böbreğini satmakla korkutur ve peşini bırakmaz. Hun ile birlikte otelden sarhoş bir iş adamını evine bırakırlar. Bu esnada çok önemli bir çanta karışmıştır. Aynı model başka bir arabayı almıştır çünkü Hun. İş adamı deliye döner ve çantayı bulmasını söyler. Jung-tae onu tek başına gönderemeyeceği için peşinden gitmek ister ama iş adamı beni ekip kaçacaksınız değil mi yemezler der ve Jung-tae'nin kendisi ile kalmasını söyler. Jung-tae istemese de buna razı olur. Otel odasına çıkarlar ve Jung-tae hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır. Adam gaymiş. Ona iş atmaya başlar.


Rahatsız olan Jung-tae tuvalete gitmek için izin ister ve gider. Tam bu esnada çantanın onlarda olduğunu sanan başka birileri kiralık katil yollamıştır. Daireye gizlice giren katil elektrikleri keser ve iş adamını öldürür. Tam da o esnada Jung-tae ellerini sabunluyordur ve sabunu yere düşer. Sessizce kapı aralığından olanları izlerken Jung-tae'nin telefonu çalar ve katil ona yönelir. Ne yapacağını şaşıran Jung-tae jakuziye saklanır. Elinde susturuculu silahla kapının kilidini kıran katil içeri girer tam onu gördüğünde ateş edecekken sabuna basar ve kafasının üstüne düşer. Şans yanındadır ve oradan hemen kaçar. Hun ise onları atlattığını zannederek evinde fink atıyordur. Takip edilmiştir ve evinde tanımadığı iki tane adam vardır. Ona işkence yaparak çantanın nerede olduğunu soruyorlardır. Hun ağabeyim dediği Jung-tae'yi arar ve çantayı getirmesini söyler. Eve geldiğinde büyük bir kargaşa çıkacaktır. Çünkü önceki tahsilatçı da oraya gelmiştir. Kim kime dum duma derken bir şekilde yine bu ikili kurtulur oradan. Bu şekilde kader ortaklığı yaparlar. Çantanın çok değerli olduğunu anlayıp birlikte hareket ederler. Filmin ismi de bu yüzden "Two Guys"

Kovalamaca başlar. Jung-tae yardım istemek için tanıdığı bir arkadaşı olan Ji-seon'un yanına gider. Güzel ve çok zeki olan Ji-seon şifre kırmakta çok başarılıdır. Çantada şifrelidir ve onu açmasını söyler. Açmayı başarırlar ve uyuşturucu olmadığını görürler. Daha değerli bir şeydir ama ne olduğunu anlayamazlar. Çantadan kurtulmaya çalışırlarken Hun'un telefonu çalar ve ne kadar para istediklerini sorar. 1 milyar won istediklerini söylerler ve adam hemen kabul eder. 10 milyar won demediğiniz için çok şanslıyım der. Artık çantanın çok değerli olduğu anlaşılmıştır. Hun adama buluşma yerini söyler fakat bundan emin olmak için her seferinde buluşma zamanı geldiğinde başka bir adres söyler. Onlar kaçar peşine her seferinde daha fazla birim(gizli servis) ve çete düşer. Sadece eğlenmek için izlenebilecek güzel bir film. Çok detaylı bir senaryo beklemeyin.

Dikkatimi çeken ilginç kareler oldu. Bunlardan en komikleri saunadaki şu iki görüntüydü bana göre :)

Resimin büyük halini görmek için üzerine tıklayın

26 Ekim 2011 Çarşamba

"Bad Love" (2007)

Cruel Love
못된 사랑



Bu diziyi 49 Days dizisinden sonra izlemeye başlamıştım. Uzun bir süre ara vermek zorunda kaldım. Nedeni ise Yu-won Lee'nin o dizideki rolünün etkisinden çıkamamam. Bu dizide de annesini 49 Days dizisindeki kadının oynadığını görünce 49 Days'in devamını izliyormuşum gibi hissettim kendimi :) Sonra etkisinden kurtulup unutmaya başlayınca tekrar devam ettim.


Öncelikle şu tabloyu vereyim. Karakterler arasındaki bağı göstermek böyle daha kolay.



Na In Jung (baş aktris) çello çalan müzisyendir. Bir gün Lee Seo Hwan'ın çalıştığı şirketin özel davetine gider ve orada tesadüfen Lee Seo Hwan (üvey kardeşin eşi) ile karşılaşır. İkili ilk görüşte birbirlerinden hoşlanır. Daha sonra buluşurlar ve kısa zamanda ilişkiye girerler. Lee Seo Hwan evlidir ve bir kaçamak yapmıştır. Bunu bir türlü Na In Jung'a anlatamaz. Na In Jung hamiledir ve bunu Lee Seo Hwan'ın eşi Kang Ju Ran öğrenir. Ortalığı birbirine katar ve onları ayırır. Lee Seo Hwan şirketin sahibinin kızıyla evlidir ve mevkisini kaybetmek istemiyordur. Bu yüzden Na In Jung'dan ayrılmak zorundadır. Bu makam hırsı ilerleyen senelerde mutsuz ve vicdan azabıyla dolu bir hayat yaşamasına neden olacaktır.

Na In Jung ise ondan hamile olduğunu söylemeyecektir. Çocuğu tek başına büyütmeye kararlıdır fakat düşük yaparak bu amacına ulaşamayacaktır. Na In Jung her şeye rağmen birlikte olmak istiyordur ama Lee Seo Hwan buna engel oluyordur. Zorda olsa ayrılırlar.


Aradan 4 yıl geçer ve Na In Jung annesini trafik kazasında kaybetmiş babası ise yatalak durumda bakıma muhtaç kalmıştır. Onun hastane masraflarını karşılayabilmek için hiç durmadan çalışıyordur. Seul'den uzak bir yerde tavukçu dükkanı vardır. Siparişleri yetiştirmek için scooter'la giderken Kang Yong Gi'nin üzerine su sıçratır. Kang Yong Gi'nin sevgilisi intihar etmiştir ve kendisi orada küllerini denize savurmak için bulunuyordur. Na In Jung ondan özür dilemek ister fakat Kang Yong Gi'nin dünya umurunda değildir. Hüzünden hiç bir şeyin farkında değildir. Bir kaç kez ısrarla özür dileyen Na In Jung'u en sonunda fark eder ve azarlayarak başından gitmesini söyler. 



Bu şekilde karşılaşan Kang Yong Gi (baş aktör) ve Na In Jung aynı akşam yine bir iş kazası sonucu karşılaşacaktır. Karşılaşma sahnelerine geleceğim ama önce Kang Yong Gi'den bahsedeyim biraz. Büyük bir inşaat şirketinin sahibinin oğludur. Babası devamlı kendi işinde onunda söz sahibi olması için uğraşıyordur. O ise resim yapmayı seven sanatçı ruha sahip birisidir. Onun yerine babasına eniştesi Lee Seo Hwan yardım ediyordur. Kang Yong Gi, Na In Jung'la karşılaşmasından sonra oradan ayrılır ve restore edip konut olarak kullanmak için satın aldığı eski bir okula gider. Okulun bahçesinde daha önce diktirdiği bir ağacın altına kalan külleri gömecektir. Bu esnada çalan şarkı ise aşağıda...




Na In Jung Manevi Amcası ve Teyzesi ile birlikte kalıyordur. Na In Jung'un Manevi amcası Kang Yong Gi'nin de amcası sayılır. Çünkü Kang Yong Gi'nin babası annesinden ayrılınca annesi o adamla birlikte yaşamaya başlamış. Bu şekilde aralarında bir bağ oluşmuş. Annesi hastalığından dolayı çok fazla yaşayamamış.


Kang Yong Gi amcasını ziyarete gelmek üzeredir. Bu esnada bulaşıkları yıkamış olan Na In Jung tenceredeki suyu dışarı dökmek için sokak kapısına yönelmiştir.

Devamını aşağıdaki gif'te görebilirsiniz :)


Bunları görenler dizinin komedi dizisi olduğunu zannedebilir ama değil. Ben genelde pozitif düşündüğüm için nerede komik bir şey var onu bulup paylaşıyorum. Bu tür dizileri izlerken beni afakanlar basıyor çoğu zaman. Ama bu dizi de çok fazla afakanlar basmadı :) Çünkü konusu merak içinde bırakıyor her bölüm sonunda yeni bölümü izlemek istiyorsunuz.

Na In Jung'un başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir herhalde. Yüreğim kaldırmadı ona olanları. O yüzden de senarist mecazi bir gönderme yaparak Na In Jung'un pişmiş tavuk satmasını uygun görmüş :)

Na In Jung ve Kang Yong Gi'nin yolları hep kesişecektir. Adeta kader onları bir araya getirmek için yazılmıştır. Ta ki o talihsiz ana kadar...

İkisi yeni bir aşka adım atarken Lee Seo Hwan'la karşılaşmaları tüm planlarını bozacaktır.

Geçmişin hesaplaşmaları, pişmanlıklar bu iki sevgiliyi bir araya getirecek midir?

Gayet sürükleyici bir diziydi. Konu dram üzerine. Müzikleri de beğendim. Bir tane daha paylaşayım hemen.

Yoon Mi Rae - Crying Without Words


Başka bir dizi veya film yazısında görüşmek üzere.

21 Ekim 2011 Cuma

"Protect the Boss" (2011)

보스를 지켜라



Karakterler: 

No Eun Seol 
(Sekreter ve eski bir sokak dövüşçüsü)

Cha Ji Heon 
(DN Başkanının oğlu ve şirketin varisi + Milli Pısırık)

Cha Moo Won 
(DN Müdürü)

Seo Na Yoon
(Cha Ji Heon'un eski kız arkadaşı + Ice Cream)


Cha Bong Man (DN Başkanı)
Shin Sook Hee (Cha Mo Woon'un annesi ve şirketin ortaklarından)
Mrs. Song (Cha Bong Man'ın annesi ve şirketin asıl sahibi)

Öncelikle diziyi izlemeye karar vermem şu fragman sayesinde oldu. Görüldüğü gibi her türlü inancı deniyor No Eun Sol :) Sebebi ise doğru düzgün bir iş bulmayı istemesi. Sonrasında yırtık bir karakter olması. Dövüşçü olması ilginç geldi. Piyasada zaten o arada komedi dizisi yoktu. Bunu izlemeye başladım bende.



No Eun Sol küçük çaplı işlerde çalışarak hayata tutunmaya çalışan bir kızdır. Her türlü işi yapmıştır. Artık düzgün bir iş bulmak için çareler arıyordur. Her gittiği yerde reddedilen No Eun Sol'e bir gün işe kabul edildiğine dair bir telefon gelir. Haberi alan No Eun Seol buna çok sevinir ve ertesi gün iş yerine gider. Fakat gittiği yer gangster çetesinin bürosudur. İlk başta buna aldırış etmez ve göreve başlar. Aynı akşam patronları eğlence yapmak ister ve diğer sekreterle birlikte karaoke bar'a giderler. İçki eğlence kızlar vs derken başkanları No Eun Seol'e ve diğer sekretere sarkmaya taciz etmeye başlar. No Eun Seol daha fazla dayanamaz ve başkanı tuvalette sıkıştırıp bir güzel dersini verir. Bu arada aynı barda eğlence yapan Cha Ji Heon ve ekibindekilerde oradadır. Cha Ji Heon kalabalık ortamlarda bulunmayı sevmeyen aşırı hijyen meraklısı saplantılı bir insandır. Ortamdan rahatsız olup hemen ayrılır. Dışarı çıkarken No Eun Seol ile çarpışırlar ve Cha Ji Heon'un telefonu yere düşer. Cha Ji Heon hemen özür dilemesini ister Ne Eun Seol'den. No Eun Seol'de özür dileyeceğini ama onun da özür dilemesi gerektiğini söyler. İkisi konuşurken arkadan gangster çetesi No Eun Seol'ü yakalamak için atağa geçer. No Eun Seol hepsini bir güzel döver ve oradan kaçar. Cha Ji Heon onun yanında olduğu için boş yere çeteden dayak yer sonra. Cha Ji Heon eve geldiğinde babasından da bir ton azar işitir. Babası zaten ona hep bağırıp çağırıyordur ama çokda seviyordur. Çünkü tek oğludur. Ve şirketin varisi olacak tek kişidir. Oğlunun dayak yemesini içine sindiremeyen Cha Bong Man hemen ona saldıranları buldurur ve bir güzel falakaya çeker. Böyle de bir özelliği vardır. Çünkü kendisi de No Eun Seol gibi eski bir gangster ve çetenin patronudur. Cha Ji Heon'un sekreteri boşboğazın tekidir. Dışarıda içki içerken telefonda seslice patronunun yaşadığı olayları anlatır. O esnada orada olan bir gazeteci bütün bunları duyar ve haber yapar. Hemen basına yansır ve başkan Cha Bong Man zor durumda kalır. Hakkında soruşturma açılır ve mahkeme gönüllü olarak sosyal hizmet etme cezası verir. Ertesi gün No Eun Seol yeni bir iş görüşmesine gider. Burası DN Grup şirketidir. Yani Cha Bong Man'ın başkanı olduğu şirket. İş görüşmesinde No Eun Seol'ü birisi fark eder ve etkilenir. DN Müdürü Cha Mo Woon. No Eun Seol orada onları bir güzel azarladıktan sonra ayrılır. Sonra onu arayıp kabul edildiğini söylerler. İşe alınan No Eun Seol onun yüzünden dayak yiyen Cha Ji Heon'un sekreteri olacaktır. Şamataya hoş geldiniz :)

Ve iş yerindeki ilk karşılaşmaları :)

Buraya kadar yazılanlar ilk bölümün özetidir. Daha sonraki bölümlerde Cha Ji Heon, No Eun Seol'den etkilenmeye başlayacaktır. İlk iş görüşmesinde Cha Moo Woon'un üzerinde de garip bir etki bırakmıştır No Eun Seol. İki kuzenin arası bu yüzden bozulacaktır ve çekişme başlayacaktır. No Eun Seol'de kendisini işe alan Cha Moo Woon'a karşı iyi şeyler hissediyordur. Cha Moo Woon onunla parkta bir eğlenceye bile çıkmıştır hatta. İşte o anlardan birinde No Eun Seol'un gömleği ıslanmış Cha Moo Woon'a bakış atarken ki komik hali :)

Cha Ji Heon ve No Eun Seol'un yakınlaşması



Seo Na Yoon'un Cha Ji Heon'un eski kız arkadaşı olduğunu söylemiştim. Sülük gibi yapışıp onun peşini bırakmamakta ısrarlıdır. Annesi ve Cha Moo Woon'un annesi şirketi ele geçirmek için hain planlar içindedir.


Aşağıdaki gifte görüldüğü gibi sosyal hizmet yapan başkan'a yalakalık yaparken komik bir manzara ortaya çıkıyor.



Cha Ji Heon'un babası yine onu dövmeye kalkışırken. Muhtemelen kamera arkası burası. Çünkü hepsi sırıtıyor :)




 Cha Moo Woon içkiye dayanıklı olmayan bir adamdır. Bu yüzden çok çabuk sarhoş oluyordur. Üstteki gifte bir buluşmalarında ona kola koyuyorlar. Ama o soju eklemeye çalışıyor ve diğerlerinin tepkisi :)



Buradaki gif'te de Cha Moo Woon ve Cha Ji Heon, No Eun Seol için kavga ediyorlar. Şirketteki her şeyi ona bırakacağını No Eun Seol'u kendisine bırakmasını söyleyen Cha Ji Heon kıçına tekmeyi yemeye hazır şekilde bekliyor :)

Çok uzun yazmak istemiyorum o yüzden kısa keseyim. Yan karakterlerini de çok sevdiğim bir dizi oldu. Kötü karakter diye başta ısınamadığımız Seo Na Yoon bile kendini sevdirdi. Çok fazla beklenti içinde olmadan eğlenerek izleyebileceğiniz bir dizi. Sonlara doğru klasik kore esintilerini görmek mümkün. Her kore dizisinde olan bazı klişeler bunda da mevcut. İyi seyirler :)

Newer Posts Older Posts