29 Ekim 2010 Cuma

My Sassy Girl (2001)

My Sassy Girl / Yeopgijeogin geunyeo

엽기적인 그녀
Hırçın Sevgilim




Uzakdoğu sinemasına başlayanlara ilk önerilen filmlerden biri bu filmdir. O insanlara acıyorum şimdi. Direkt damardan giriyorsunuz hiç utanmıyor musunuz? Hayatında hiç bir romantik komedide bu zevki alamamış insanlar böyle bir filmi görünce ne yapacaklarını şaşırıyor. Bir iştahla bütün kore filmlerini araştırmaya başlıyorlar. Mesela ben bilgisayarımda izlediğim filmleri DVD’ye çekerim ama bunu DVD’ye çektiğim halde bilgisayardan silemiyorum. Üstüne BRRip filan ne varsa yine indiriyorum. Neymiş bu film ya der gibi okuduğunuzu hissedebiliyorum. O yüzden filmi şöyle detaylıca anlatayım. Filmi izleyenler tekrar hatırlamak için bu yazıyı okursa aslında daha iyi olur. Sonra yahu filmi komple anlatmışsın demeyin bana :)

Anlatıma başlamadan önce bu hikayenin gerçek olduğunu söyleyeyim. Ne yazık ki yazan kişinin gerçekte sevdiği kişiye kavuşamadığı söyleniyor. Hikayeyi ilk önce blog halinde yazmaya başlayan yazar artan ilgi ile birlikte bunu bir kitap haline getirip ülke çapında bir üne sahip oluyor. Daha sonra ülkeyi bile aşan bir üne sahip oluyor tabii ki. Başlıyoruz…

Tam iki yıl önce o ve ben buraya bir zaman kapsülü gömdük diye başlıyor film. Burası bir tepe ve tek bir tane ağaç vardır. Zaman kapsülü dedikleri ise bir kap içine konulmuş iki tane mektuptur.


Birinci Bölüm
(Tae-hyun Cha) filmdeki ismi ile Kyun-woo yaklaşık bir yıldan fazla bir süre önce askerden gelmiş ve arkadaşları ile o meşhur kore usulü cızlama et yanında soju içiyordur. Kyun-woo nerede güzel kız görse asılan bir tiptir. Arkadaşları ile muhabbet ederken annesi arar ve neden teyzesini görmeye gitmediğini sorar. Annesi de bir alemdir. O yaşa gelmiş çocuğu hala terlikle kovalar. Telefonda ona teyzesinin ölen oğlunun kendi oğluna benzediği için onu çok sevdiğini bir yıldan beri görmediğini ve bir kızla tanıştıracağını söyler.
Kyun-woo oraya gitmez ve eve doğru yol almaya başlar. Metro istasyonuna gelir ve treni beklemeye başlar. Birden soluna bakar ve bir kızın ayakta sallanmakta olduğunu görür. Kız neredeyse tren yolunun içine düşecektir. Ani bir refleksle kızı geri çeker. Kız ona sarhoş gözlerle bakar.


Kızımızın (Gianna Jun) çok sevdiği bir genç vardır. Ona zor zamanlarında yardım eden bu genç ani bir şekilde vefat edince bütün dünyası yıkılan kızımız bunalım bir haldedir. Aradan tam bir yıl geçmiştir. O yine aynı metro istasyonunda beklemektedir. İçkili olduğu için metro istasyonunda sarı çizgiyi geçmiş bir şekilde ayakta zor duruyordur. Filmin diğer karakteri olan (Tae-hyun Cha) son anda fark etmese belkide hayatından olacaktır.

Trene binerler ve bir takım komik olaylardan sonra herkes sarhoş kızın onun sevgilisi olduğunu düşünmektedir. Nedeni ise yere düşüp sızmadan önce ona “tatlım” demesi. Kızı artık güvenli bir yere bırakması lazımdır. Sırtında taşıyarak otel bulup oraya bırakmayı düşünmektedir. Kızı otele bırakır ve başından geçen talihsiz olay yüzünden banyo yapması gerekir. Banyoda iken kızın telefonu çalar ve çıkıp telefona bakar. Telefondaki kişi kim olduğunu ve nerede olduklarını sorar. O da kızın yanında olduğunu ve otelin adresini söyler. Görüleceği üzere çocuk da biraz şapşaldır. Biraz mı dedim baya şapşaldır. Banyodan çıktığında ise onu bir sürpriz beklemektedir. Polisler ihbar üzerine o adrese gelip baskın yapmışlardır. Artık Kyun-woo geceyi nezarethanede geçirmek zorundadır. Nezarethane maceraları apayrı bir komedi zaten.

Eve döndüğünde annesi onu elektrik süpürgesinin demiri ile kovalayacaktır. Neden teyzene gitmedin diye. Bundan sonra Kyun-woo kendi küçüklüğünü anlatmaya başlar ve son olarak güzel bir söz söyler.

Çocuk büyütürseniz onlara zeki olduklarını söylemeyin. Asla çalışmazlar.

Tam uzanmış hayaller kurarken kızımız arar ve onu azarlar “Sen kimsin? Niçin beni otele götürdün ve neden çıplaktın? Çabuk! Bupyung istasyonuna gel!”

Buluşurlar ve kız onu fast food restoranlardan birine götürür. Ne yemek istersin diye sorar çocuk siparişi verince de “Ya Çugulle?” (Hey Ölmek mi istiyorsun?) Bu sözü filmde bol bol duyacağız. Kız tam psikopattır. Filmin türkçe ismi Küstah Sevgilim tam gitmiş buna. Her şeyi kendi istediği gibi yapmalısınızdır. Aksi taktirde Çugulle sözünü duyarsınız :)


Oradan çıkarlar ve başka bir restorana giderler. Kız dün gece neler olduğunu sorar ve ilk başta anlatılanlara inanmaz. Sonra biraz restoranda olay çıkarttıktan sonra “Dün aslında erkek arkadaşımdan ayrıldım” der ve ağlamaya başlar. Kız yine sarhoş olur ve çocuk onu yine aynı otele götürmek zorunda kalmıştır.

Ertesi gün üniversitede derse giden Kyun-woo bir sürprizle karşılaşacaktır. Yine o gelmiştir ve derse oranın öğrencisi gibi katılmıştır. Gelir gelmez profesöre ara vermek ister misiniz der ve profesör de haklısın ara verelim der. Arada iken de profesörün yanına gidip Kyun-woo’nun onun sevgilisi olduğunu ve kendisinin de hamile olduğunu söyler. Profesör de buna inanarak ona gitmesi için izin verir. Böylece ilk kez çıkmaya başlarlar. Kız onu lunaparka ve ardından parka götürür. Orada kendisinin yazdığı deneme hikayelerini zorla okutturur ve beğenip beğenmediğini sorar. Burada önemli bir detay var. Anlatılan hikayelerden biri daha sonra 2008 yılında aynı yönetmen tarafından film haline getirilmiştir.(Cyborg Girl) Ondan önceye gidersek (Windstruck) filmi de My Sassy Girl hikayesinin öncesinde olanları anlatır. Bazı kişiler bunun böyle olmadığını ifade etse de çok açık şekilde durum böyledir.

Bir kaç gün sonra arkadaşlarıyla yine aynı mekanda yemek yiyen Kyun-woo dışarıda bir kız görür ve takip edip asılmak ister. Fakat o kız hiç beklemediği biri çıkar. Küstah kızımızdır. Kendini zor kurtarır elinden ve akşama ondan ilk günün öcünü almaya karar verir. Sarhoş olup Bupyung istasyonundan onu almasını isteyecektir. Fakat işler beklediği gibi gitmez ve trende sızar. Sarhoş durumda iken hırsızlar tarafından ceplerinde ne varsa boşaltılır. Beş parasız şekilde Incheon istasyonunda ayılınca kızı arar ve kendisini almasını ister. Gelen giden olmaz ve yine kendini nezarethanede uyanmış bulur. Önceki girdiğinde içeride olanlar yine oradadır :D Çok geçmeden kız gelir ve onu nezarethaneden çıkarttırır. Ama dün başından geçeni unutmamıştır ve çocuğu bir güzel haşlar. Sonra da morarık gözle yemek yemeye götürür.

İkinci Bölüm
Kız: Gökyüzü neden mavi biliyor musun?
Erkek: Güneş ışıklarının yansıması yüzünden.
Kız: Hayır, benim için. Ben mavi olmasını diledim, mavi oldu. Anladın mı? Ateş neden sıcak biliyor musun? Hepsi benim için. Sıcak olsun istedim, oldu. Kore’de niçin dört mevsim var?
Erkek: Senin için.
Kız: Elbette. Ve sen neden burada doğdun? Bu da benim için tabii.
Erkek: Ne? Saçma ben senden önce doğdum.
Kız: İncili okudun mu? İsa’nın havarisi Peter’de İsa’dan önce geldi. N'aber?

Ve ardından şak şak şak oğlan tokat manyağı olur.

Videosu da burada


Bu bölüm genelde böyle komikliklerle geçiyor. Ta ki oğlanın kızın babası ile tanışana kadar. Kızın ailesi onunla görüşmesini istemiyordur. Uzun bir süre görüşemezler ve bir gün kız oğlan kütüphanede iken arar.

Kız: “Tanışmamızın 100.günü yaklaşıyor. Bir kızın en güzel hali ne zamandır?”
Oğlan: ilk önce “çıplak olduğu zaman” der fakat tehtidi alınca hemen şaka yaptığını ve “bir kız en çok piyano çalarken güzeldir” der.
Kız: En sevdiğin şarkı hangisi?.
Oğlan: George Winston’ın bir şarkısı. Şarkıyı mırıldanır.
Bu esnada kütüphanede ki herkes sesin geldiği yere bakıyordur.
Kız: Pachelbel Canon.
Oğlan: Evet o şarkı.
Kız: Bana sormayacak mısın?
Oğlan: Bir erkek ne zaman en yakışıklıdır?
Kız: Bana bir gül verdiğinde.. Okul üniforman duruyor mu? 100.günümüzde yanında getir ve bana ders esnasında bir gül ver. Kendin yap bunu tamam mı?

Devamında olanlar aşağıda ki videoda.


Burada olanların aynısını kızın ölen sevgilisi de tam olması gerektiği gibi 100.gününde ona yapmış. Kız devamlı onu hatırlamak için aynı şeyleri devamlı yaşamak istemektedir. Aslında devamlı eski sevgilisini düşünüyordur.

Okuldan sonra lise kıyafetleri ile eğlenmeye giderler. Yanlarında pasoları ile bir liseli gibi her yere giderken onu gösterirler. Kız yine içer ve tek kadehte sarhoş olur. Yine sırtında onu evine getirir. Babası ile yine görüşür. İlk görüşmede tek kadehle sızan adam yine tek kadehle sızar kalır. Aileden gelen bir şey bu demek ki :)

Babası yine görüşmemelerini söyler ve uzun bir süre daha görüşmezler. Herkes kendi yoluna gider. Çocuk başkası ile kız ise annesinin önerdiği biri ile yemektedir. Kız cepden arayıp buluşma yerine onu da çağırır. Oraya gitmeden önce yine başından ilginç bir olay geçer tabii ki  :)


Oraya gittiğinde ilk önce kıza önceki sevdiği kişinin öldüğünü bildiğini nasıl anladığını ve unutamadığı için bazı şeyleri yaptığını bildiğini söyler. Erkeklere nasıl davranması gerektiğini, nasıl yaşaması gerektiğini söyler. Herkesin kendisi gibi iyi niyetli olmayacağını anlatır ve bu seferde kız lavaboda iken adama 10 altın kuralı söyler.

1- Kadınsı davranmasını bekleme
2- Üç bardaktan fazla içmesine müsaade etme, yoksa birileri ile kavga eder
3- Kola yada meyve suyu yerine kahve iç
4- Sana vurunca acımış gibi yap, acırsa da acımamış gibi
5- 100.gününüzü kutlarken ona ders esnasında bir gül ver. Buna bayılacaktır.
6- Eskrim ve squash öğren.
7- Arada sırada hapse girmeye hazır ol.
8- Seni öldüreceğini söylerse, hafife alma… Senin için daha iyi olur.
9- Ayakkabısı vurursa, ayakkabılarınızı değişin.
10- Son olarak, yazmayı sever. Teşvik et…

Kız bunları dinledikten sonra aniden oradan koşarak kaçar ve Kyun-woo’nun peşinden onu bulmaya gider. Metronun alt katına indiğinde bulamaz ve üste çıkar. Anons yerini ele geçirir :) Görevli kadın konuşmasını yaparken devamlı Kyun-woo diye arkasından seslenir. Metroda bekleyen Kyun-woo da onu duyar. Ana kabine gider ve orada kendisine ona seslenmesi için izin vermişlerdir. İçeri sessizce girer ve onun konuşmasını dinler. Kız onu gördüğünde ise Kyun-woo direkt  ona sarılır. Kızda ona sarılır fakat?!?! O da ne? Çat yine bir tokat. Sana sarıl diyen oldu mu? :) Sonra acır ve salak yana çekilmeliydin der ağlak bir sesle. Bu sefer daha çok yakınlaşmışlardır. Onu evine bırakır ve ondan bir mektup yazmasını ister. Hislerini ifade edeceği ve iki yıl sonraki görüşmede buluşup açacakları mektuptur bu.

Filmde ki en hüzünlü kısıma geliyoruz şimdi. Kızın Kyun-woo’yu karşıdaki bir tepeye yollaması ve orada onu duyamayacağı için hislerini haykırmasına.


Buradan sonra en başta bahsettiğim tepeye giderler ve mektupları bir kabın içerisinde ağacın yanına gömerler. Bu kızın veda etme şekliydi. İki yıl sonra belki daha yakın olacaklardı belki de sonsuza kadar ayrı kalacaklardı. Tren istasyonuna gittiklerinde ayrılık vakti gelmişti. İkisi de birbirinden ayrılmak istemiyordu. O yüzden kimin ilk önce trene bineceğini tartışıyorlardı. Kız ona bir sonraki trenle gitmesinin daha iyi olacağını söyler ve tren hareket etmeye başlamıştır. Kyun-woo trene biner ve “iki yıl sonra görüşürüz” der. Kız da “tamam iki yıl sonra” der.

Tren hareket halindedir. Kız son bir hamleyle trene atlar. Kyun-woo da duramaz ve geri dönüp onunla kalmak için dışarı atlar. Böylece ayrılmış olurlar.


Bir süre sonra / Üçüncü Bölüm

Hikayenin gerçek yazarının düşünceleri burada devreye giriyor. Yaşadıklarını unutamayan yazar onu bir hikâye haline getirip yayınlamaya başlar. Filmde ki karakterimiz de aynısını tabii ki. İki yıllık süreç içerisinde onunla tekrar karşılaşırsa farklı biri olarak çıkmayı planlamaktadır ve eksik kaldığı tüm yönlerini geliştirmeye çalışacaktır. Squash, yüzme, eskrim… Hikayeyi intenette yazmaya başlar. Daha sonra yazdığı hikayeyi (Küstah Sevgilim) kız arkadaşı için önceden de gittiği yayın evindeki yazara(Shin Cine) teslim eder. Hikayeyi okuyan Shin Cine bunun bir filmini çekmeyi teklif eder. Kız arkadaşının hayalini o gerçekleştirmişti. O gün geldiğinde(İki Yıl Sonra) kız gelmemişti. Kyun-woo mektubu açıp okumaya başlar. Şunlar yazmaktadır.

Kyun-woo, nasılsın? Seninleyken çok mutluydum. Anladın mı bilmem ama eski sevgilim vefat etmişti. Seninle ilk tanıştığım gün, bir yıl önce onun öldüğü gündü. Aslında sende onu aradım. Biliyorum bu yanlış bir şey, özür dilerim. Onunla da metro da tanışmıştım. O zaman hastaydım. O da senin gibi her istediğimi yapmıştı. Bu ağacın altında geleceğimizi planlamıştık. Fakat aniden vefat etti. Seninle çıkarken, hala annesiyle görüşüyordum. Beni birisiyle tanıştırmak istiyordu, fakat yapamazdım. Seninle ilk tanıştığım gün bu ağacın altına gelmiştim, ve ona dua etmiştim, beni özgür bırakması için… ve seninle tanışmıştım. Belki de.. Bana seni sunmuştu. Fakat seni tanıdıkça, seni kıskandığını hissettim. Senden hoşlandıkca kendimi suçlu hissettim. Senden ayrı iken, onu kendi kendime unutmak istedim. Eğer iki yıl sonra orada olmazsam, bu hala hazır olmadığım içindir. İki yıl sonra ne kadar değişeceğiz acaba? Sanki sen gelecekde, ben ise geçmişte yaşıyorum ve geçmişte kalmayı tercih ediyorum. İki yıl sonrasını hep iple çekeceğim, böylece bana yazdığın mektubu da okuyabilirim.

Kyun-woo bunu okuduktan sonra her gün o ağacın altına gelir. Üç yıl geçtikten sonra da kız gelir. Orada bir adamla karşılaşır. Kız ona açılır ve hikâyesini kısaca anlatır. Kız: “Eğer kaderimde onu görmek varsa, bir yerlerde tesadüfen karşılaşırız diye düşündüm” der. Adam ise;

Kader nedir bilir misin? Sevdiğin için bir şans köprüsü yapmaktır.

Aslında ben mektupları okudum. Sana bu ağacın bir sırrı var dedim değil mi? Bak bakalım, ağaç eskisi gibi mi görünüyor? İnsanlar ya yaşar, ya da ölür. Ölü veya yaşayan ağaçlar da vardır. O ağaç da yıldırım çarpmasıyla ölmüştü. Gövdesi ikiye ayrılmıştı. Ama o genç adam buna üzülmüştü. Bu sonbaharda, eskisine benzer başka bir ağaç dikti. İşte bu ağaç o. Bu ağacı dikince bana eskisine benzeyip benzemediğini sordu. Ağacın öldüğünü öğrenirse birisinin üzüleceğini söyledi, dolayısıyla bu sırrı kimse bilmemeli.
 Kız, Kyun-woo’nun mektubunu okurken ise enteresan bir şey olur ve bir ufo görür. Bu onun düşündüğü şeydi. Gelecekden biriyle tanışmak istemişdi hep. O adamda gelecekten biriydi. İşte o sahne..


Eski sevgilisinin verdiği kolyeyi göle fırlatır ve artık tek sevdiği vardır. Bundan sonra onu bulabilmek için her şeyi yapar ama ulaşamaz. Aradığı numara kapatılmıştır. Kız okumak ve dil öğrenmek için yurtdışına, İngiltere’ye gitmiştir. Döndüğünde ise her gün onunla yaşadığı günlerin anısıyla yaşamaktadır. Günlerden bir gün neredeyse yine birbirlerini metroda bulacaklardır. Sarı çizginin arkasında bekleyen kız bir süre duraklar adeta gel beni bul artık diye. Sonra çekingen adımlarla trene biner. Tam kapı kapanırken Kyun-woo koşarak trene yetişmeye çalışıyordur. Kız onu görmez arkası dönük bir şekilde ayakda duruyordur. İçeri girmeyi başaramayan Kyun-woo ise onu farkeder fakat tren hareket etmiştir. Bir süre peşinden koşsa da bırakmak zorunda kalmıştır. Bu tren aslında Kyun-woo’nun teyzesi ile buluşmaya giden “kız”ın bindiği trendir. Aynı saatte daveti alan Kyun-woo da o trene yetişmeye çalışıyordur. İkisi de en başından beri reddettikleri görüşmeyi sonunda tesadüf eseri karşılarında bulacaktır. Filmde kızın ismi hiç geçmiyor. Sizde fark etmişsinizdir. Yazar büyük ihtimalle bunun kendisine özel olmasını istediği için kıza bir isim verilmemiş. Koskoca filmi izlediğinizde bunu farketmiyorsunuz bile. İşin garip tarafı da bu.

Bir sonraki trene binen Kyun-woo buluşma yerine gelir. Bundan sonrasını resimler anlatsın.

 Hemde senin geleceğinden.
İşte bu şekilde onu yeniden gördüm. Çok mu tesadüf geldi? Bu sevdiğine bir şans köprüsü yapmaktır.

Müzikleriyle, oyunculuklarıyla ve senaryosuyla, tam anlamıyla bana göre bir baş yapıttır bu film.

2008 yılında Elisha Cuthbert ve Jesse Bradford ile bu filmin remake’i çekildi fakat aynı etkinin 100′de 1′i ni bile vermemişti bana izlediğimde. Aradan o kadar zaman geçti hala bu film gibi bir romantik komedi izlemedim. Kolay kolay da bulabileceğimi sanmıyorum.

Filmle ilgili biraz daha detay vermek istiyorum. Öncelikle Sarangni.info sitesinin facebook sayfasında kullanılan bir çalışmanın resmini vereyim.

 Filme ait bir çok afiş var. Onları da vereyim.







Newer Posts